31 Ocak 2011 Pazartesi

KELEBEĞİN ÇEKTİĞİ



Hangi spiritüel kitaba, yazıya, öğretiye baksam, her tarafta bu zavallı hayvancıkla uğraşıyorlar. Kozadan çıkışından dem vuruyor her yazar, quantumcular etkisinden bahsediyorlar, filmler yapılıyor, yazılıyor, çiziliyor
Nedir peki bu hayvancığa ilgisi insanların?
Neden illa ki kelebek örneği verilir her tarafta?
Baktım ben bile en az 2-3 yazımda  kelebekten bahsetmişim. Demek ki bu hayvancığın yaşam örgüsü bir şeyleri simgeliyor.
İnsanoğlunun yapması gereken şeyi o kısacık yaşam sürecinde gerçekleştiriyor bu mucizevi hayvancık. Bir tırtıl olarak dünyaya geldikten sonra kozasını örüyor ve içinden çıkıp tırtılla hiç alakası olmayan farklı bir varlık olarak yaşamını tamamlıyor. Ortaya çıkan varlık tırtılın değişmesiyle değil, tamamen farklı bir varlığa dönüşmesiyle oluşuyor.
Kelebeğin hikayesi değişimin değil dönüşümün hikayesi. 
İşte kelebeğin hikayesindeki çekiciliğin sebebi, bu dönüşüm mucizesi.
Yüzyıllardır simyacıların yapmaya çalıştıkları, Merlin'in sırrına erdiği, metali altına çevirmenin mucizesi işte bu transformasyonu simgeliyor aslında.
İnsanoğlu, doğduğundaki saf sevgi halinden, bütünün parçası olduğunu bilir halden, BEN denilen zindana kendini kapattığında, işte o zaman gerçeğinden uzaklaşır. Don Miguel Ruiz'in kullandığı çok güzel bir söylemi kullanmadan geçemeyeceğim:
"İnsanoğlu, BEN zindanına kapatılıp, toplumsal, dinsel, maddesel yöntemlerle EVCİLLEŞTİRİLİR"
Artık insan, gerçek doğasından çıkmış, zihninin, egosunun, BENLİĞİNİN yönetiminde köleleştirilmiş bir haldedir. Özündeki sevgi temelli yapının üstüne o kadar çok yargı, tanımlama, biçimlenme eklenir ki, kendisinin doğal yapısının ne olduğunu dahi unutur. O artık toplumun istediği, kolay manipule edilebilen bir metadır. Zevkleri, yaşam şekli, ihtiyaçları, yapması gerekenler, yapmaması gerekenler dışarıdan belirlenir. Kendi özüyle bağlantıda olmayı boşverin, kendini sadece beden zanneden bir zavallıya dönüşür.
İşte etrafınıza baktığınızda gördüğünüz, sadece kendisi için yaşayan, insan olmanın gerçeğinden uzaklaşmış, çıkar çatışmaları içinde yoğrulan, nefret, savaş üreten toplumların gerçek hikayesi.
Bu birey yapısı ve bireylerin oluşturduğu toplumsal yapılar bizi yeni bir çağa taşıyamaz. İnsanlığın yeniden uyanışına, sadece değişerek değil, dönüşerek selam durabiliriz.
Artık  değersiz halimizden, altına dönüşmenin zamanı geldi.
Ölmeden ölmenin,
Yüzyılların tutsaklığından çıkıp sadece sevgi frekansını yayan halimize, gerçek doğamıza dönmenin zamanı.
Kozamızdan çıkıp kelebek olmanın, göklerde rengarenk, desen desen kanatlarımızı çırpmanın zamanı.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder