23 Eylül 2010 Perşembe

BLISS



Hepimiz hergün yeniden, yeniden doğduğumuz hayat çizgisinde, deneyimsel süreçlerini geçiren varlıklarız. Bu çizgide yürümeye başladığımız ve aklımız erdiğinden itibaren bu sürecin anlamını aramaya başlarız.
"Ben kimim?
"Benim yaşamımın amacı ne?"

Hayatın amacı nedir diye sorduğunuzda en çok karşılaşılan  herhalde "Mutlu olmak" cevabıdır.
Madem hayatın amacı "Mutlu olmak" ise mutluluğu nasıl yakalarız?
Herkesin kendi zihninde oluşturduğu bir mutluluk tanımı vardır. Mutluluk hissine ulaşabilmek için gerekli şartlar da en az tanımları kadar  farklıdır. Bu gereklilikler kimi için şatafatlı bir hayattır kimi içinse sadece iyi bir aile kurmaktır.
Bankada yatan parasıyla kimi ölçer mutluluğu, kimi ise gezdiğiyle gördüğüyle.
Kimisi şöhretle ulaşır mutluluğa, kimisi adrenalin peşinde.
Bu söz bir süredir kulaklarımda çınlıyor:

"Eğer mutlu olmanız geçici bir koşula bağlı olursa, kalıcı mutluluklar yaşayamazsınız"

Dünyasal hiç bir şey kalıcı değildir. Yaptığınız, ettiğiniz, biriktirdiğiniz, inşa ettiğiniz hiçbir şey sonsuza dek kalmayacak. Ne hanlar, ne hamamlar, ne de milyon dolarlık hesaplar size kalıcı mutluluğu sağlayamaz. Bizler mutlu olmayı eğer maddesel bir koşula bağlarsak ne yazık ki bunların sadece kısa bir süre mutluluk vereceğini unutmamalıyız.
Tabii yaşama sadece maddesel pencereden bakan bir görüş için, benim mutluluğu bulmanızı tavsiye edeceğim alan inanılmaz gelebilir.
Gerçekten bir kısmına göre hayatın bir amacı yok, sadece yaşam var. Bu süreç bitince mineral ve organik atık halinde toprağa karışıp doğanın döngüsüne katılıyoruz. Ne üzücü ki bu kadar yüce potansiyeli olan ve sonsuz  bir varlığı, bir ömür kadar kısa süre varolan bir organik yapı olarak görme yanılgısındalar.
Bizler sadece beden değiliz. Beden dediğimiz, ilahi planın bir parçası olarak kurgulanmış dünyasal deneyim için bir aracıdır.  Bizlerin bu geçici aracıya ve kurgulanmış maddesel yapıya odaklanarak sonsuz mutluluk yakalamamız imkansız.  Mutlu olduğumuzu zannedebiliriz fakat bu daha iyiyi görmediğimiz için. Çoğu zaman da mutlulukla hazzı bir sanarız. Yaşadığımızı zannettiğimiz mutluluklar sadece anlık haz duygusuna dönüşür. Ardından yine arayış süreçleri.
 İnsanın gerçek mutluluğu, hiçbir şart, koşul, kişi gerektirmeden kendi ile başbaşa kaldığında hissettiği huzurdur. Bunu en iyi anlatan kelime, ingilizcedeki birebir türkçe karşılığını bilemediğim "Bliss"tir.
Bu düzlemde yaşamın hengamesinin gözlemcisi haline gelirsiniz. Yaşamsal devinimler, oluşan olaylar, kavgalar, haz duyumlar, maddesel her şey bedeniniz tarafından deneyimlenirken, gerçek özünüz seyirci konumunda sessiz olarak izler.
Burada artık dün-bugün, iyi- kötü, güzel-çirkin, yargı, sorgu kaybolur. Sadece huzur ve mutluluk vardır. Bu his, hiçbir koşula bağlı olmadığı gibi dalgalanma da göstermez. Her an, mükemmel olanın devamıdır.
Çok ilginçtir ki, bu deneyime sahip olarak değil, sahip olduğunuzu zannettiklerinizden özgürleşerek ulaşabilirsiniz.
İhtirastan, kibirden, yargılardan soyunarak, maddesellikten sıyrılarak.
Bu dediğim kolay değil biliyorum. Bir çoğunuz dünyanın kavgasının ve nimetlerinin sarhoşluğu içindeyken, bir adam çıkıyor ve bu nimetleri terkedin diyor. Benim burada söylemek istediğim yaşamın getirdiklerini kabul etmeyin, reddedin, ya da layıkıyla yaşamayın değil. Burada söylenmek istenen, hayatın gerçek anlamını unutup, bu maddesel illüzyonda kendini kaybetmeyin uyarısı. Yaşamın sunduklarını tabii ki her anlamıyla yaşayacaksın, fakat esiri olmadan ve bırakmıyacağım edasıyla kancalarını takmadan. 
İşte o zaman prangalardan kurtulursunuz ve gerçek özünüze daha yakın olursunuz.
Ve, işte o zaman gerçek kalıcı mutluluğa ulaşırsınız.


Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

19 Eylül 2010 Pazar

YIK DUVARLARINI



Topluluklar halinde yaşıyoruz. Büyük işyerlerinde çalışıyor, gösterilere gidiyor, toplu taşıma araçlarında seyahat ediyoruz. Ortak eğlencelerimiz, meraklarımız var.
Her ne kadar birlikte yaşıyor gibi görünsek de her birimizin etrafında yüksek yüksek duvarlar, kendimize ait dünyalarımız. Korunma içgüdüsü, biriktirilmiş korkular, görünmeme dürtüsü, zarar görmeyeyim tuğlalarından örülü devasa duvarlar. Şehirleşme dediğimiz yabancılaşma sürecinin ne olduğunun ipuçlarını yaşam alanlarımıza bakarak bulabilirsiniz. Büyük bloklarda yaşıyoruz. İşe gidip geliyor, hergün aynı rutini yaşıyoruz. Tam bir Metropolis (Fritz Lang,1927) senaryosu. Çoğu zaman yan komşumuzun bile adını bilmeden, sadece soğuk bir sabah günaydını ile kurulu derme çatma ilişkilerimiz var. Asansörlerde  özel alanların dar bir alanda çakışması sonucu ne kadar rahatsız olup herkesin ya havaya  ya da yere yönelen bakışlarını bir gözleyin.
Evet, insanoğlu toplumsal bir yalnızlık yaşıyor.
Hepimizin kendine ait değerli şeyleri korumak için etrafına ördüğü duvarları var. O kadar korkuyor ki kendine zarar gelmesinden, bilinmekten, gözlenmekten.
Dışarıdakiler düşman değil. Hepimiz birer insan olarak hayat dediğimiz yolculukta ilerliyoruz. Eğer kendinize kurduğunuz korku temelli sınırlamalarınzı bir daha yıkılamaz yapılar haline getirirseniz, aynı yolculuğa çıkmış yoldaşlarınızın kendilerine  özgü serüvenlerinden öğreneceklerinizden mahrum olursunuz.
Bir düşünün; dünya büyük mucitlerin bize sunduğu imkanlarla bu günkü haline geldi. Eğer onlar bu değerli kazanımları kendi dünyalarının dışına sunmasaydı, insanlıkla paylaşmasaydı, hala ilkel çağ insanı gibi yaşıyor olurduk. Belki sizin paylaşacaklarınız tekerleğin keşfi gibi dünyayı değiştirecek bir çığır açmaz ama, bir başkasının hayatında önemli bir dönüm noktası olabilir.
Eğer uzun süre kendimizi bir duvar içine hapsedersek, bir süre sonra bu alan bizim konfor alanımız haline gelir. Burada olmak kendimizi güvende hissettirir. Konfor alanı güzeldir, bilinendir, fakat sizin gelişmenizi engelleyen bir uyuşturucu gibidir. Konfor alanınızın dışına çıkmadan büyüme ve gelişme gerçekleşemez.
Korkularınızı kenara atın. Korku insanoğlunun birlikte oluşturacağı gücün endişesiyle bize kodlanmış bir durdurucudur. Bu durdurucular sizin ve insanlığın gelişmesini engelleyeceğine, korkularımızı bir kenara atıp kendimizi özgürce ifade etmeye başlamanın zamanı gelmedi mi? Eğer kendimize kurduğumuz bu engellerin ardında kalmayı seçersek herkesle gerçeği, ışığı ve sevgiyi paylaşma fırsatını kaçırırız.
İçinizdeki güzellikleri etrafınızla paylaşın. Biriyle birşeyleriniz paylaşmanız onları bir görüşe sahip olmak için zorlamak demek değildir. Yaşam paylaştıkça güzelleşir ve yüceleşir.
Sizin hiç başınıza gelmedi mi?
Paylaştığınız bir görüşünüzün, bir başkasının hayatında çok önemli bir dönüştürücü olduğu zamanlarda;
"Çok teşekkürler tam duymak istediğim şey" dediğini deneyimlemediniz mi?
Hepimiz hem öğretmen, hem de öğrenciyiz. Başka gözlerin sizin yaşadığınız olaylardaki farklı bakış açılarını görmek sizi geliştirir. Bazen başkalarının hatalarından, bazen de deneyimlerinden çok değerli hediyeler bulabilirsiniz.
Diğerleri bizim kendimizi tanıma ve gelişme yolumuzda önemli birer yol gösterici, Evren bize diğer insanlar vasıtasıyla ayna tutuyor. Eğer bu sürece farkındalıkla katılırsak dünyasal gelişimde önemli bir katkı sağlayabiliriz.
Yaşadığınız süreç içinde dünya üstünde anlamlı bir değişiklik yapmak istiyorsanız, ışığınızın herkes tarafından görülebilmesi için, etrafınıza ördüğünüz o  kocaman duvarları yıkın. Tüm kalbinizle paylaşmayı öğrenirseniz başkalarının buna sabırsızlıkla cevap verdiğini deneyimleyeceksiniz.
Beliki yaktığınız ufak bir ışık, bir başkasının karanlık hayatını aydınlatacak temel bir  kaynak olacaktır.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız


8 Eylül 2010 Çarşamba

UFAK DOZDA HAPLAR



Hepimizin içinde yüce bir öz, dünya deneyimi yaşıyoruz. Özlerimiz birbirine bağlı ve aynı tanrısallık içinde de olsa, dünyasal rollerimizden ötürü farklı konuları halletmek için buradayız. Bu konular sebebiyle de yaşanılmışlıklar ve zihinsel gelişimimizin farklarından ötürü olayları kendi algı filtrelerimizin izin verdiği kadarıyla içselleştiriyoruz O yüzden tek doğru yok. Herkesin kendine ait doğruları, hatta kendi yarattığı bir evreni var. Hepimiz kendi oluşturduğumuz dünyalarımızda yaşıyoruz. Herhalde en büyük yalan " Benim dediğim en doğrusudur" demek.
Milyarlarca kişi varsa, milyarlarca da doğru vardır.
Atalarımızın her zamanki özlü laflarından birisinin tam yeri:
"Güzellik bakanın gözündedir" Çünkü gördüğümüzün içimizdeki izdüşümü, algımızla ve bakış perspektifimizle orantılıdır.
Hepimizin yaşamda kendine ait bir hayat yolu mevcut. Herkes kendinin edindiği  yaşam prensiplerinin eşliğinde bu süreci geçiriyor. Bu prensipler de herkesin içbilgeliğiyle farklı farklı belirlenmiş.
Hayatımızın daha güzel ve verimli geçmesi, farkındalıklı bir boyuta geçmek için birkaç konunun üstünden geçmek istiyorum. Diyeceksiniz ki hani tek doğru yoktu. Haklısınız bunlar benim gözlemlerimin ve okuduklarımın meyveleri, ama elimden geldiğince kişisel filtrelerimi kaldırarak belirlemeye çalıştım.
Böyle ufak dozda hap bilgiler bazen tek bir cümlede o kadar çok şimşek çaktırıyor ki yemede yanında yat.

**Zihniniz  çok iyi tasarlanmış bir hayali gerçeklikle, fiziki gerçekliğin ayrımını yapamaz. Çünkü aslında ikisinin arasında bir fark yoktur. Hayallerimiz bizim gerçekliklerimizi belirler. Hayallerimize sınır koymayalım. Hayal bile edemediğiniz bir şeye sahip olamazsınız.

**Zihniniz ne istediğiniz veya ne istemediğiniz arasındaki farkı bilemez. Sadece neye odaklandığınızı bilir. Odaklandığınız şeyler ise yaşamınızı değiştirir.
Neye sahip olmadığınıza odaklanırsanız, daha azına sahip olursunuz.
Neye sahip olduğunuza odaklanırsanız, daha çoğuna sahip olursunuz.
Sağlığınıza odaklanırsanız, sağlığınız iyileşir.
Yeteneklerinize odaklanırsanız, kapasiteniz genişler.


**Kendi dışınızdaki yaşamdaki herşeyi kendinizin bir parçası olarak görmeye çalışın. Bu, sizi ayrılık illüzyonundan kurtaracak en iyi yöntemdir.

**Kulaklarınızla duyarsınız, fakat zihninizle dinlersiniz. Gözlerinizle bakarsınız, fakat sadece kalbinizle görebilirsiniz.

**Bilinç, bedenin içinde bir yerlerde değildir. Siz bedeni içeren bir bilinçsiniz. Bilinç ifade etmek istediklerini vücut aracılığıyla deneyime dönüştürür.


**Aslında hata diye bir şey yoktur sadece deneyim vardır.
Aslında başarısızlık diye bir şey yoktur, insanların ayıplaması vardır
Aslında başarı diye bir şey yoktur, sadece insanların onaylaması vardır.

**Eğer ancak bir sorun olduğuna inanırsanız, bir sorununuz vardır.

**Hayat kararsızlıklar içinde yürümez. Kararsızlık önünüze engeller koyar, kargaşa ve strese sebep olur. Kararınızı verin ve hayat akışında gitmeye başlasın.

**Gerçeklerin üstünden yüzyıllar geçse de gerçek olarak kalmaya devam eder. Bizler gerçeği anlamaya çalışan zaman işçileriyiz.

**Özgür olmak kendinizi, olmanızı gerekli gördüğünüz  birine dönüştürmek değildir. Gerçek özgürlük, siz neyseniz ona aşık olmaktır.

**Geçmişte sonuçlandırmadığınız herşey ŞİMDİ sonuçlanır. Şimdide yaşamak geçmişin karanlıklarını silmektir.

**Hayatı şekillendirmek için koşturacağınıza, hayatın sizi değiştirmesine izin verin. Şekillendirme yüzeysel bir farklılaşmanın, değişim ise bilinçteki köklü yapılanmanın sonucudur.

**Hayatta karşınıza çıkan hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Biri size kötü davranışlarda bulunsa dahi bu size karşı değil kendi iç şeytanlarıyla savaşması sonucu oluşan bir tepkidir.

**Hayatta her zaman sevginin ve ışığın tarafında olun.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

NOT: Facebook grubumuz 1000 kişiye ulaştı. Hepinize ulaşabildiğim ve sizlerin sıcak kalplerinize azıcık da olsa sızabildiğim çok teşekkür ederim

2 Eylül 2010 Perşembe

KARMA KARIŞIK 2



Geçen yazımda sizlere "Karma"'dan ve hepimizin dünyaya geliş sebebimizin enerji temizliği yapmak olduğundan bahsetmiştim.
Bugün işin en önemli bölümü olan karmik ilişkileri tanıma ve karmik temizlenme konusundan bahsedeceğim.
Enkarnasyonumuzun gerçek sebebi enerji temizliğidir. Enerji temizliği değişmesi gereken enerjiyi kalp çakramıza gönderip pozitif hale getirmektir. Bunun olabilmesi için zaman zaman yaşamımızda negativiteye ihtiyaç duyarız. İnsan vücudu kendisine negativiteyi yönlendirmeyi engellediği için bunu  yaşaması gerektiğinde ilişkileri aracı olarak kullanır. Bu ilişkiler çocuklarınız dahil hayatınıza giren insanlarla aranızda geçen süreçlerdir.
"Peki ben hangi ilişkimin karmik ilişki olduğunu nasıl anlayabilirim?"
Karmik ilişkilerinizi anlamak için en temel özellik:
"Eğer ilişkinizde kargaşa ve çatışma varsa, o ilişki karmiktir."
 Karmanızı temizlemek için bir çok basamak vardır. Bunlardan ilk olarak yapmanız gereken karmik tetikleyicilerinizi saptamaktır. Bunları saptamak için öncelikle size duygusal acı yaşatan ilişkilerinize odaklanın. Bunlar, çocuklarınız, anne-babanız, arkadaşlarınız hatta evcil hayvanlarınız bile olabilir. İşte bunlar sizin karmik ilişkileriniz. Belirleme işlemini ayrıntılı olarak yaptıktan sonra oturup, bu ilişkilerde sizi nelerin rahatsız ettiğini bulmak için bir zaman harcamalısınız. Bu bir eylem, bir inanış  veya hareket etme şekilleri olabilir. Bazen de karakter özellikleri sizi rahatsız ediyordur. Tetikleyiciler çok çeşitli olabilir o yüzden bu konuda uzun süre mesai harcamanızı tavsiye ederim.
Tetikleyticileri bulduğunuzda bunların sizde yarattığı duyguları hiç üşenmeden bir not defterine yazın. Şimdi de karmik düğmelerinize ulaştınız. Bu düğmeler vücudunuza  karmik temizleme amacıyla yerleştirttiğiniz ana noktalardır. Söyleyeceklerim sizi sakın şaşırtmasın, bu düğmeleri vücudunuza yerleştiren ve sizi çok seven ruhlara bu düğmelere basıp karmik temizleme yapmanızı sağlatan sizsiniz. Sizin iziniz olmadan bu olaylar gerçekleşemez. Bu yüzden de hayatınızda sizi en çok zorlayan, zaman zaman çıldırtan kişiler, aslında sizin kontratlı yardımcılarınız. İyi ki varlar ve size bu deneyimleri yaşattırıyorlar. Aynı zamanda siz ne kadar bu deneyimler sırasında negativitenizi saklamayı becerdim zannetseniz de bu kişiler yüksek benlikleri seviyesinde ne hissettiğinizi tüm çıplaklığıyla biliyorlar. Yani siz ben bu temizliği yaptım deyip bu sürecin içinden tümüyle geçmeden karmik bağınız bitmeyecek.
Karmik tetikleyicilerinizi ve düğmelerinizi bulduktan sonra yapılacak şey bunlarla hangi enerjilerinizin bağlantılı olduklarını bulmak.
"Düğmeme basıldığında ne hissediyorum?"
Sinirleniyor muyum?
Kendimi üstün mü görüyorum?
Kurban gibi mi hisediyorum?
Korku veya acı hissediyor muyum?" sorularını tek tek sorun ve neler hissetiklerinizi tek tek belirleyin. Ardından bunları da deftere yazın. Kendimizi kandıracak değiliz, tüm açıklığıyla ve en dürüst şekilde bunları yerine getirmemiz, bizim yüklerimizden kurtulabilmemiz için.
Bu kadar  yorucu işlemden sonra artık gerekli informasyonları almış durumdasınız. Yorucu dedim, çünkü şimdiye kadar ki deneyimlerimde kişinin en zorlandığı durumun kendisiyle ve duygularıyla yüzleşmek olduğunu biliyorum. Hatta çoğu zaman sırf zora girmemek için bu konunun yanından bile geçemeyen onlarca insan mevcut.
Bundan sonra ki basamak ise bu enerjileri temizlemek ve sizi artık etkilemelerine izin vermemek. İşte bu kadar kolay. Sakın bu enerji temizliği lafından ilişkilerinizi koparın veya karşınızdakine artık benim düğmeme basmayın deyin anlamı çıkmasın. Bu karmik görevlerinizden kaçmaktır. Bunlardan kaçamazsınız. Aynı modelde aynı tip bir enerji bağı ardından hayatınıza girecektir.
Madem kaçamayacağız veya saklanamayacağız o zaman bu enerjileri nasıl temizleyeceğiz. Burada söyleyeceğim her kelimeyi düşünerek ve içselleştirerek okuyun.

"Bu duyguyla savaşmak, kendini bırakmak, orda olmadığını zannetmek yerine, bu enerjinin içinizden geçmesine izin verin. Duygular sizi tamamıyla sarsın ve çıksın ve siz sadece barış dolu ve sakin bir şekilde bunların olmasına izin verin."

Bir paragrafta çok kolayca yazdığım bu sözler çok kolay gibi gelse de aslında zaman zaman çok zor olabiliyor. İlk yaptığınızda başaramayabilirsiniz. Sakın endişe etmeyin.  Çoğu zaman da  bunun olmasını bir tarafınız istemiyor, bu duyguları hissetmeye alışıyor hatta kendinizi kurban, üstün, acınılacak halde vs vs görmeyi seviyor olabilirsiniz. Hatta elinden oyuncağı alınmak istenen çocuklar gibi buna karşı bile koyabilirsiniz.. Başarısızlıklarınızdan sakın yılmayın. Her başarısızlık sizi başarıya daha çok yakınlaştırır.
"Bunları yaptım, şimdi ne olacak?"
Artık o insanla veya durumla karşılaştığınızda durum sizi etkileyemiyecek ve hatta artık bu tip olaylarla karşılaşmıyacaksınız.
Ne büyük bir özgürlük hissi değil mi.
Bence uğraşmaya değer.
Kendi hayatınızın mimarı olmak, gücünü eline almak ve bağlarından kurtulmak hissinin tadı hiçbir şeye değişilemez.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız