19 Eylül 2010 Pazar

YIK DUVARLARINI



Topluluklar halinde yaşıyoruz. Büyük işyerlerinde çalışıyor, gösterilere gidiyor, toplu taşıma araçlarında seyahat ediyoruz. Ortak eğlencelerimiz, meraklarımız var.
Her ne kadar birlikte yaşıyor gibi görünsek de her birimizin etrafında yüksek yüksek duvarlar, kendimize ait dünyalarımız. Korunma içgüdüsü, biriktirilmiş korkular, görünmeme dürtüsü, zarar görmeyeyim tuğlalarından örülü devasa duvarlar. Şehirleşme dediğimiz yabancılaşma sürecinin ne olduğunun ipuçlarını yaşam alanlarımıza bakarak bulabilirsiniz. Büyük bloklarda yaşıyoruz. İşe gidip geliyor, hergün aynı rutini yaşıyoruz. Tam bir Metropolis (Fritz Lang,1927) senaryosu. Çoğu zaman yan komşumuzun bile adını bilmeden, sadece soğuk bir sabah günaydını ile kurulu derme çatma ilişkilerimiz var. Asansörlerde  özel alanların dar bir alanda çakışması sonucu ne kadar rahatsız olup herkesin ya havaya  ya da yere yönelen bakışlarını bir gözleyin.
Evet, insanoğlu toplumsal bir yalnızlık yaşıyor.
Hepimizin kendine ait değerli şeyleri korumak için etrafına ördüğü duvarları var. O kadar korkuyor ki kendine zarar gelmesinden, bilinmekten, gözlenmekten.
Dışarıdakiler düşman değil. Hepimiz birer insan olarak hayat dediğimiz yolculukta ilerliyoruz. Eğer kendinize kurduğunuz korku temelli sınırlamalarınzı bir daha yıkılamaz yapılar haline getirirseniz, aynı yolculuğa çıkmış yoldaşlarınızın kendilerine  özgü serüvenlerinden öğreneceklerinizden mahrum olursunuz.
Bir düşünün; dünya büyük mucitlerin bize sunduğu imkanlarla bu günkü haline geldi. Eğer onlar bu değerli kazanımları kendi dünyalarının dışına sunmasaydı, insanlıkla paylaşmasaydı, hala ilkel çağ insanı gibi yaşıyor olurduk. Belki sizin paylaşacaklarınız tekerleğin keşfi gibi dünyayı değiştirecek bir çığır açmaz ama, bir başkasının hayatında önemli bir dönüm noktası olabilir.
Eğer uzun süre kendimizi bir duvar içine hapsedersek, bir süre sonra bu alan bizim konfor alanımız haline gelir. Burada olmak kendimizi güvende hissettirir. Konfor alanı güzeldir, bilinendir, fakat sizin gelişmenizi engelleyen bir uyuşturucu gibidir. Konfor alanınızın dışına çıkmadan büyüme ve gelişme gerçekleşemez.
Korkularınızı kenara atın. Korku insanoğlunun birlikte oluşturacağı gücün endişesiyle bize kodlanmış bir durdurucudur. Bu durdurucular sizin ve insanlığın gelişmesini engelleyeceğine, korkularımızı bir kenara atıp kendimizi özgürce ifade etmeye başlamanın zamanı gelmedi mi? Eğer kendimize kurduğumuz bu engellerin ardında kalmayı seçersek herkesle gerçeği, ışığı ve sevgiyi paylaşma fırsatını kaçırırız.
İçinizdeki güzellikleri etrafınızla paylaşın. Biriyle birşeyleriniz paylaşmanız onları bir görüşe sahip olmak için zorlamak demek değildir. Yaşam paylaştıkça güzelleşir ve yüceleşir.
Sizin hiç başınıza gelmedi mi?
Paylaştığınız bir görüşünüzün, bir başkasının hayatında çok önemli bir dönüştürücü olduğu zamanlarda;
"Çok teşekkürler tam duymak istediğim şey" dediğini deneyimlemediniz mi?
Hepimiz hem öğretmen, hem de öğrenciyiz. Başka gözlerin sizin yaşadığınız olaylardaki farklı bakış açılarını görmek sizi geliştirir. Bazen başkalarının hatalarından, bazen de deneyimlerinden çok değerli hediyeler bulabilirsiniz.
Diğerleri bizim kendimizi tanıma ve gelişme yolumuzda önemli birer yol gösterici, Evren bize diğer insanlar vasıtasıyla ayna tutuyor. Eğer bu sürece farkındalıkla katılırsak dünyasal gelişimde önemli bir katkı sağlayabiliriz.
Yaşadığınız süreç içinde dünya üstünde anlamlı bir değişiklik yapmak istiyorsanız, ışığınızın herkes tarafından görülebilmesi için, etrafınıza ördüğünüz o  kocaman duvarları yıkın. Tüm kalbinizle paylaşmayı öğrenirseniz başkalarının buna sabırsızlıkla cevap verdiğini deneyimleyeceksiniz.
Beliki yaktığınız ufak bir ışık, bir başkasının karanlık hayatını aydınlatacak temel bir  kaynak olacaktır.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız


1 yorum:

  1. Komfor alanının dışında savaş var, birbirini zedeleyen duygular.

    YanıtlaSil