3 Kasım 2010 Çarşamba

YALANCI CENNETLER



Yaşarken konforlu bir alan ister insanoğlu. Hani kedinin kendi kokusunu bıraktığı, burası bana ait dediği gibi bir alan yaratır. Etrafını da kurduğu kalıpların, edindiği yargıların, tecrübe dediğimiz geçmiş yaşamsal deneyimlerin tuğlalarıyla örer. Bu örme bazen öylesine gayretle yapılır ki çıkılacak kapılar için alan bile bırakılmaz. İçine kendi yaratımları olan ilişkisel resimler koyar.  İlişkisel resimler diyorum çünkü ilişkinin gerçeğini de kendi filtresinden geçirip kendini en acıtmayacak, kendini en iyi hissettirecek sureti bu alana sokulur.
Bu alanda mutludur, huzurludur. Çünkü her olumsuzluğu kendince süslemiş ve üstünü örtmüştür. Olabilecek her türlü zarara karşı oluşturduğu mekanizmaları hazırdır, bir kenarda bekler.
Fakat gerçekler dışarıdadır.

Bunda ne kötülük var diyeceksiniz. "İnsanoğlu, kendini ve yaşamını beğenmezse çatlarmış." misali, aynaya baktığında oluşturduğu resme inanıp böyle sürdürmenin ne sakıncası var ki?
Bir yandan haklısınız. İnsanoğlu mutlu olmak için burada. Mutluluk için ne gerekiyorsa yapılabilir.
Oluşturulmuş dünyaları yıkmak, elindeki kendine iyi geldiğine inandığı şeyleri yoketmenin neresi iyi olabilir ki?
Hazır dengeler kurulmuş, yaşam kendi devinimlerinde sürerken yeni bir düzleme geçmeye ne hacet var?
İşte bakın bu sorular benim suretimin konuşmaları. Çoğu zaman gerçeğim zannettiğim seslerin, suretimden geldiğini farkedip, şaşırıyorum.

"Hala mı Erkan, hala mı kandırılabiliyorsun?" deyip hayıflanıyorum. Bu kadar içgörü, farkındalık deneyimlerinden sonra bile bir şeyler sizin eskilerin kancalarından kurtulmanızı engelleyebiliyor. 
Çünkü içinizdeki  statükocu yaratık değişime karşı. Değişirseniz başına bir şey geleceğinden, sizin  eskisi gibi olmayacağınızdan korkuyor.
Çünkü  rahatının kaçacağını biliyor.
Çünkü yeni dengelerin kurulma sancılarına cesaret edemiyor .
Gerçeğini yaşamaksa amaç, "Ben ne olursa olsun gerçeğime ulaşmalıyım" diyorsa içinizdeki çocuk, silkelenip kendine gelmenin tam zamanıdır.
Bu çizip güzelce gerçeğimizin üstüne monte ettiğimiz yalancı  cennetler, bizim gerçek cennete ulaşmamızın en büyük engelleyicisidir, uyanalım bu rüyadan.
İnsan ancak, yaşamındaki, kendindeki eksiklikleri, yanlışları tam olarak görme cesaretine varırsa  değişimi başlatabilir.
Ayak dibe vurmadan yükselinmez,
Yara kanatılmadan iyileşmez.
Yapılar yıkılmadan yerine yeni bir şey inşa edilemez.
Merak etmeyin, değişim illa ki hayatınızın tamamıyla değişmesi demek değil. İşin özü sadece kendinizi kandırdığınız, kendinize yalanlar söylediğiniz bir yoldan, gerçeği gördüğünüz bir yan yola geçmek.
İnanın bu yolda, kendinizi o çok güvenli hissettiğiniz daracık alanlardakinden daha çok özgürlük, mutluluk ve GERÇEK var.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız



1 yorum: