27 Ocak 2010 Çarşamba

TANRI HERYERDE



İnsanoğlu varolduğundan beri arayışını sürdürmüş. Ben nerden geldim ? Nereye gidiyorum ?
Nasıl ve neden yaratıldım ?
En önemlisi de Beni kim yarattı ?
Önce yaratıcıyı doğada aradılar, ardından göklerde. Ardından da tapacakları şeyleri kendileri yaratıp onlara taptılar.
Ne kadar gelişmiş de olsak ilkel insanlardan en büyük eksikliğimiz yaratıcıyı dışımızda bildik. Bize çünkü böyle öğretildi. Yaratıcıyı dışarda bizi seyreden, her yaptığımız hatayı, iyiliği kaydedip hesap soracak bir sorgucu bir disiplin sembolü  olarak imgeledik hepimiz.
Bir düşünün bakalım Tanrı deyince aklınıza ne geliyor ?
Ben kendi adıma çocukken Tanrı dendiğinde beyaz saçlı, suratı asık, çok ciddi, ve benim her yaptığımı tüm çıplaklığıyla bilen bir imgelem aklıma gelir ve ürperirdim. Ya her yaptığımı görüyorsa ? diye masum korkular yaşardım.
Bu düşünce insanlığı Tanrı'dan uzaklaştırdı. Tanrı ile iletişim için bir aracı veya kurum olması inancı yerleştirildi zihinlerimize.
Bu konuda en acılı hikaye tasavvuf bilgini Hallac-ı Mansur'un hikayesi. Aslında Tanrısal olduğumuzu ve hepimizin içinde Tanrısal bir öz olduğunu söylemek istediği Ene'l Hak lafı ardından kendini Tanrı'ya eş koşuyor iddiasıyla işkenceler yapılıp katledilmiş bu değerli insanevladı.

Bir zamanlar üç adet ressam yaşarmış. Hepsi de kendisinin en iyi olduğu konusunda iddia ediyorlarmış. Bu iddialar öyle bir boyuta ulaşmış ki en sonunda Kralın huzuruna çıkmışlar:
-En iyimizi siz seçin sayın Kralımız..
Bunun üzerine Kral bu üç büyük ressamın üç eserine sahip olabilmek için hepsine birer duvar ayırmış ve Tanrı'nın resmini çizmelerini istemiş.
"Bunun sonucuna göre hanginiz en iyi karar vereceğim" demiş.
6 aylık mühlet verilmiş ressamlara. Ressamlar harıl harıl çalışmış gece-gündüz, gündüz-gece karışmış birbirine.
6 ay, koca 6 ay geçmiş ve Kral'ın görme zamanı gelmiş çatmış.
Kral ilk ressamın duvarına gelmiş ve ressam büyük bir hevesle perdeyi kaldırmış. Kocaman bir ağaç ve her tarafında tomurcuklar, çiçekler.... Hatta o kadar gerçek görünüyormuş ki bir kelebek gelip çiçeğin birinin üstüne konmuş. Kral resimden çok etkilenmiş.
Ardından Kral diğer ressamın duvarına gelmiş. Ressam yine özenle perdeyi sıyırmış. Bir ağaç ve üstünde yüzlerce olgunlaşmış meyve tasviri bulunmaktaymış. Bir taraftan da bir papağan gelip meyveleri yiyormuş. Kral gerçekten nefesi tutularak izlemiş bu güzelliği.
Ve Kral en son ressamın duvarına gelmiş. Ressamın perdeyi sıyırmasını beklemiş fakat ressamda hareketlenme olmamış. Kral herhalde kaçık bir dahi bu ressam bari ben açayım deyip perdeyi sıyırmaya çalışmış fakat becerememiş. Çünkü resim perdenin kendisiymiş.
Tanrı perdelerin arkasında değildir, perdenin kendisidir.
Tüm evren, tüm varlıklar Tanrı'nın bir yansımasıdır.
Tanrı herşeyin toplamı ve bizlerde Tanrısallığın özlerini içimizde taşıyoruz.
Yani hepimiz Tanrısalız.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

2 yorum:

  1. çok başarılı bir anlatım ama anlayana diyemiyorum çünkü anlamak isteyene tarif gerekmez

    YanıtlaSil
  2. Tebrik ederimm...konu güzel ama isabet yanlış;çünkü tanrı yansıma değil yansıma olan yalnız isim ve sıfatlarıdır......mehmet can

    YanıtlaSil