9 Şubat 2010 Salı

SARRAF


İnsanları tanıma sanatı ne kadar incelikler içerir. Karşınızda kendine has özellikleri olan, yaşam yolunda sizden farklı binbir tecrübe yaşamış bir gizem durmakta. Bu gizemin sırrını çözmek gerçekten zor. Dışarıya sunulan vitrin değil benim çözmekten bahsettiğim, gerçek öze ulaşmak.
Belki de mesleğim gereği insanları gözlemlemede üstad olduğumu zannederim. Hani insan sarrafı derler ya, kendime yakıştırırım bu ifadeyi. Görür görmez anlarım derim, benden kaçmaz derim. Fakat bilirim ki bunlar sadece benim kendime biçtiğim payeler.
Gerçekten ne kadar zordur bir başkasını tanımak. Her insan ayrı bir macera benim için. Ben gizemli maceraları severim. Fakat maceraya atılmadan önce mutlaka donamımım hazır olmalı. Maceraya çıkmadan önce cebime aldığım üç yardımcım var:

Gözleri okuma sanatı,

Dili çözme sanatı,

Hisleri dinleme sanatı.

Gözler gerçekten kişinin ruhuna ve özüne direkt olarak açılan bir penceredir. Tüm sevgiler, kızgınlıklar, düşmanlıklar, niyetler göz ekranından size sunulur. Kişi herşeyini saklayabilir ama bakışındaki hisleri saklayamaz.
Belli eder canım gözler sevginin pırıltısını, öfkenin yakıcı enerjisi bir kılıcın çeliğindeki parıltı gibi çakar ta içinize.
Ah, hele bir de güldümü içleri, sıcaklığı ta derininize işler. Ama nefretin soğukluğu da ürpertir tepeden tırnağa. Gözleri okuma sanatına sahip olmak lazım yeni birini tanımak için.

Diğer bir yardımcım, dili çözme sanatı. Kişi ne olursa, nerede durursa dursun aslında söyledikleriyle gerçekler kendisini. Öz neyse, söz odur. Herşey tamam olsa da ağızdan çıkan bir kırıcı laf, kontrolden çıkan bir ok gibi sevenin gönlünde derin yaralar açar. Karşınızdakinin konuşma şekli, vurguları bir yana içeriği en önemlisidir. Doğru olmayan bir zamanda edilmiş bir ufacık söz yaptıklarınızın bir kalemde silinmesine yol açar. İçinizdeki kaynayan kazanları ortaya çıkarır, çırılçıplak kalırsınız orta yerde. O yüzden hem başkasını tanımak için hem de kendinizi tanıtabilmek için bu silahı iyi kullanmalıyız. Hele yaratımın bu kadar arttığı bir dönemde ağzımızdan çıkanın gücünü de düşünürsek o kadar önemli ki konuşma kontrolü sağlamak. Bin düşünüp bir konuşmalıyız.

Mevlana ne güzel demiş

"Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır."

Niyetimiz gönüllerin perdesini kaldırdığımızda karşımıza güzellikler dolu bir cennetle karşılaşmak.

Benim için dil ve göz ne kadar önemli olsa da esas olan hislerim, yani gönül gözüm. Bizler maddesel dünyada kendimizi dinlemeye o kadar uzaklaşmışız, o kadar sağırlaşmışız ki  içseslerimize. Bilgiyi dışarda aramamız öğretilmiş, elinle tutamadığın yoktur denmiş. Aslında tüm bilgi kendi içimizde, özümüzden sürekli bir akış var zihnimize. Tüm olmuşlar ve olacakların  bilgilerinin kaynağı dururken başka bir kaynağa ne hacet.
Bir kişiyle karşılaştığımda içim söyler zaten nasıl biri olduğunu. Daha odaya girdiğinde ruhsal titreşimleri algılarıma ulaşır. Kim iyi, kim kötü, kim hayırlı gösterir bana çıplak yüzünü. En önemlisi de hiç yanılmaz.

Göz saklanır, dil yalana bulanır ama gönül gözü görür içerdekini.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder