26 Şubat 2010 Cuma

YETERİNCE İYİ DEĞİLİM


Bugün değişik bir şey yapalım. Ben Sherlock Holmes'luk yapmayı çok severim. Ufak ipuçlarından büyük resme ulaşmak, bağlantılar kurmak özel merakım. Bugün iz sürmeyi deneyimleyelim sizlerle.
Neyin izini mi?
Hepimizin hayatı üstünde engelleyici rol oynayan düşünsel kalıplarımızın izini.
Amacım hayatı öğrenmeye başladığımız çocukluk döneminin insan yaşamında ne kadar önemli olduğunu ve basit bir olay gibi olan  rutin yaşadıklarımızın nelere yol açabileceğini örneklerle takip etmek
Bugünkü kalıbımız "Ben yeterince iyi değilim"
Bu kalıp hiçbirimize yabancı gelmemiştir. Erişkinliğe  ulaştığımızda uğradığı değişimle bu kadar açık olarak anlayamasak da kalıbın adı bu. Birazdan gelişmesini takip ettikçe daha tanıdık gelmeye başlayacaktır.
Kalıbın en çok başladığı süreç:
Çocukluk dönemi
Bir örnek vererek başlayalım. Çocuk bir resim çizmiş ve hevesle babasını bekler. Babası işten yorgun argın gelmiş ve tek düşüncesi duş alıp dinlenmektir. Kapıdan girer girmez çocuk babasını sıkıştırır.
"Baba resmime baksana, çabuk ol  lütfen, ne güzel resim değiil mi? "
Baba sinirlenir. Çünkü o anda değil resim görmeye, etrafında bir harekete dahil tahammülü bile yoktur. Çocuğuna:
"Bana bu saçma sapan resmini göstermek için baskı uyguluyorsun. Yeter artık!!!"
Evet işte o an, kalıbın tohumunun atıldığı an.
Diğer bir örnek:
Çocuk ailesinin göz bebeğidir. 4-5 yaşına gelir ve anne-baba yeni bir çocuk dünyaya getirirler. Ardından yeni bebek eve gelir. Artık çocuk tek olmaktan çıkmış. ilgiyi ve sevgiyi paylaşmak zorunda kalmıştır. Sesi çok güzeldir ve şarkı söylemeyi çok sever. Bir gün kardeşi uyurken şarkı söylemeye başlayınca annesi:
"Kızım berbat sesinle bağırarak şarkı söyleme. Kardeşin uyanacak."
Yine bir tohum atılma anı.
Bu örnekleri onlarca arttırabiliriz.
Aslında iki örnekte de anne - babanın yapmak isteyecekleri en son şey çocuğa zarar vermek, onu incitmek olsa da kendilerince haklı sebepleri olduğunu düşünerek verdikleri tepkiler, çocukta kalıcı değişimlere yol açar.
Çocuklarda kendilerini  "Ben yeterince iyi olsaydım, bu şekilde davranılmazdı" ile başlayan düşünce silsilesinin nerelere ulaşableceğini düşünelim.
İki  çocuk da bu olayı kendi pencerelerinden;
Ben iyi resim çizemiyorum.
Ben  hiçbir şeyi iyi yapamıyorum.
Ben zaten değersizim
İnsanlar beni sevmiyor olarak algılayabilir. Düşünün sizin basitçe ve kendinizce haklı olduğunuz bir hareketin sonuçları nelere ulaşabiliyor.
Bu nerelere varabilir? 
Bu düşünce kalıbının ardından iş çıkmaza girerek çocukta sosyal fobiler gelişir. Toplum önünde kendini ifade etme sıkıntısı, okulda başarı düşüklüğü veya kendini bu yönde ispatlamak için yaşamdan kopuk, sadece başarı endeksli bir okul hayatı geliştirir. Arkadaş ilişkileri ideal değildir. Ardından yeteneklerini topluma sunmada sıkıntı yaşar.
Devam edelim, biraz daha büyütelim çocukları.
Sosyal fobiler daha da gelişir. İnsanlara kendini sunmakta sıkıntı olur. Silik bir yaşam sürmeyi tercih eder. Karşı cinsle ilişkilerinde tutuktur.
Altta hala "Ben yeterince iyi değilim kalıbı" çalışmaya devam ediyor.
Yaşı ilerledikçe hayata ve kişilere önyargılı yaklaşır. Depresyona eğilimlidir.
Çok ilginç  mekanizmalarla yeme bozuklukları gelişebilir. Kişi kendinin değersizliği, eksikliği sebebiyle birşeylerle tamamlanma ihtityacı duyar ve bu boşluğu aşırı yemekle tamamlayabilir. Bir ilginç mekanizma da kişi  toplumdan gizlenmek için  kendini yağların içine gömmeye çalışır. Obezite kaçınılmazdır.
Tam diğer uçta ise ben yeterince iyi değilim diye başlayan kilo takıntılı bir yaşam ve ardından anoreksiya nervoza denilen duruma kadar varabilen sağlıksızlıklar.
Diğer bir olasılık ise kişi kendini değersiz hissetme zemininde, kendini unutmak için bağımlılıklar geliştirebilir.
İkili ilişkilerinde eşini kıskanmak da aynı temelden gelişen bir hareket  tipi.
" Ben yeterince iyi değilim. Eşim başkalarını benden daha iyi bulabilir. Öyleyse dikkat çekmemeli, başkalarıyla bulunduğu ortamlarda rahat tavırlar sergilememeli"
Ne kadar karamsar bir tablo çizdim değil mi?
Gerçekten neyse ki  anlattığım şeylerin hepsi, bir kişide aynı anda olmuyor. Bunlar olasılıklar. Fakat erişkinlerdeki bir çok hastalıklı ruhsal paternin, aslında çocukluk dönemindeki masum bir tohumlanmadan çıktığını görmek önemli.
Erişkinlerdeki her türlü sosyal, ruhsal tıkanıklıkların izini sürdüğünüzde bir çoğunun çok masum, basit olaylara bağlı olarak geliştiğini bulabilirsiniz. O yüzden herhalde en önemli konu yüzeydeki sonucu çözmek değil sebep olan tohumlanma anını bulup bu düzeyde temizlenmeyi sağlamak. Ben buna İLK GÜNAH'tan arınma diyorum
Çocuk yetiştirme gerçekten zor bir konu. Sizin doğrularınızla , yapabileceğiniz en iyinizle birşeyler öğretmeye ve geliştirmeye çalışırken, bazen de kendi olmak istediklerimizi çocuklarımıza dikte etmeye bayılıyoruz. Tabii bu arada da kendi yoğun yaşantımızın ağırlığı altında ezilerek.
Kendimizi her zaman mükemmel olmalıyım kıskacına sokmadan, yapacağınızın en iyisini yapın.
Çocuklarımızın gelişimi sırasında kullanacağımız ifadeler onların özgüvenlerini yaralayıcı, sevgisizlik çağrıştıracak şekilde olmasın. Tabii ki kendi yoğun yaşantılarımız sürerken her zaman sabırlı olmak, dengeli olmak, dediklerimizin gideceği yerleri hesaplayarak yaşamak kolay değil.

Ama yavrularımızın bunları hakkettiklerine inanıyorum.

Sevgiyle kalın
Erkan Sarıyıldız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder