10 Aralık 2009 Perşembe

UYANIN


Bir bombardıman altında yaşıyoruz.
Sabah kalkıyoruz, demli çaylarınızın canım kokusu burnumuzda tüterken elinize aldığınız gazete ile başlıyor vur emri. İlk sayfada bizim adımıza en iyisini yapmakta olduğunu söyleyen "Büyüklerimiz"' büyük puntolarla salınmakta. Bize nasıl bir gün geçirtileceğinin ilk işaretleri. Ardından güne biraz karamsarlık katmak lazım. Açın 3. sayfa haberlerini. Şu kadar kişi kazalarda kaybedildi, şu kadar kişi bilmem ne hayvanı gribinden öldü, kimin oğlu kimin kızını öldürdü, hangi yoz ilişkiler cinayetlerle sonuçlandı.
Yetmedi mi gününüze kötü başlamak için. Ekonomi sayfasını açın . Karşınızda birilerinin yarattığı krizlerin indeksleri inip çıkmakta. Çalanda aynı, oynayanda. Pariteler, kurlar, inenler çıkanlar. İçiniz sıkıldı değil mi ? Yaratılan bu kadar depresif havanın içine birazda heyecan katmak lazım. Hadi spor sayfasına. Orada da toplumun bölünebilmesi için en kolay yol olan futbol taraftarlığı. Tabii bu kadar acının ardından biraz da uyuşturucu verip, mutlu gibi hissettirmek lazım.
Ardından bu telkinler televizyonlarda, radyolarda saat başı tekrarlanır ki etkisi geçmesin.
Flaş , flaş !!!!!
Şu kadar kişi daha öldü.
Farkındamısınız dünyaya geliriz haber olmaz da cinayete kurban gideriz, ünlü olup gazetelere çıkarız.

Yola çıkarız; etrafta, vapurda, otobüste sanki memleketin başka sorunu yokmuş gibi hangi takım ne kadar gol atmış, hangi hakem ne hatalar yapmış. Demek ki uyuşturucu etkisini göstermiş.
Yorgun argın geçirdiğiniz bir günün ardından evinize gidersiniz. ANTİ-MUT(Anti mutluluk) adlı ilacınızın akşam dozunu almak için haydi televizyon başına. Çoğu zaman sehpada yenilen ayaküstü yemekleriyle bu dozumuzu da alıp tek özgür olabildiğimiz alan olan rüyalarımızı da mahfetmek için, yıkık aile dramları, yabancı özentisi, kültürel yozlaşma ürünü dizilerimiz birebirdir.
Her akşam ardı ardına.
Türk insanının üretkenliğinde son nokta.
Rating uğruna uzadıkça uzayan, içimizdeki duyguları kanırtan kurgu abideleri.
Her 10 dakikada 1 de toplumun zevklerini belirlemek üzere hazırlanmış "Beni al" kuşakları subliminal programlamalarla zihnimizi kuşatırlar.
Hiç farkettiniz mi alışverişe gittiğinizde aldığınız şeylerin ne kadarı sizin, ne kadarı reklamların dayatması ? Reklamların bu kadar etkili olmasında görünen değil görünmeyen mesajlar rol oynar. Siz seyrettikçe bir tarafınız artık o ürünü almaya programlanmıştır.

Eveeeet, geldik uyku saatine. Tabii, yorgun argın geldik, televizyon karşısında uzanmak lazım. Bir kalkarsınız içiniz geçmiş, saatler geçmiş. Ne olacak ki demeyin. Bu bombardımanın en etkilediği alan olan bilinçaltınız siz uyanık olmasanız bile mesajları direkt kaydetmekte. Yani amaçlanan gerçekleşti.
Artık siz toplumsal yaşama uymuş "SAĞLIKLI" bir bireysiniz. Çünkü toplum kendine uyanı sağlıklı olarak değerlendirir. Uymayanlarsa hasta, ayrıksı.

Sabah yine aynı terane, aynı haplar yutturularak "ÖZGÜR " yaşamlarımızı sürdürürüz.

UYANIIIIIIIINNNNNN !!!!!!!

Bir silkelenin şöyle, ardından soğuk sular çarpın yüzünüze. Her gün daha da derin zindanlara atılıyoruz. Kapı üstüne kapı, kilit üstüne kilit. Bizler olmamız istendiği şekilde yaşıyoruz. Bilinçaltımıza dayatılan şekilde düşünüyoruz, görüyoruz, alıyoruz, biliyoruz.
Görmemiz gereken filmler, okumamız gereken kitaplar liste liste bizlere sunuluyor.
Çocuklarımıza sunduğumuz her şeyde bu gizli mesajlar yatmakta. Elektronik oyunlar korku, şiddet, savaş dolu. Kaosa hazırlama yöntemleri bunlar
Güzellik kavramımızın bile, bize dayatılan doğrular sonucu olduğunu görmüyor musunuz ? Afişlerde, filmlerde, podyumlarda gördüklerimiz, güzellik kavramımızı belirliyor. Kozmetik, ilaç sektörleri kasalarını daha da doldursunlar diye bize örnek insan modelleri sunuluyor. Hepimiz de onlara benzeme amacıyla kazancımızın büyük bölümünü bu sektörlere aktarıyoruz.
Ya teknolojiye ne demeli ? Ellerinde 3-4 kuşak ötesi ürünler varken yavaş yavaş , parti parti piyasaya verilen telefonlar, bilgisayarlar....Al , al , al ki ekonomi canlansın reklamları bağırıyor ekranlarda.

Savaşlar başlatılıyor, hastalıklar üretiliyor, insanlık derin karanlıklara sürükleniyor. Bunlar olurken bizlere de cafcaflı illüzyonlar yaşatılıyor.

Çıkın bu illüzyondan.

"Ben nasıl başarabilirim bunu ?"
Nasıl çıkacağınızı biliyorsunuz. Aslında çok basit.
Bilinçaltımızın temiz kalması için bu bombardımandan kaçmalıyız.
Bir gün deneyin. Sabah gazete okumadan işinize gidin, arabada kendi koyduğunuz bir klasik müziği açın. Akşamları televizyonunuzu açmayın. Çok zor biliyorum ama 1 gün herhalde dayanabilirsiniz. Eşinizle, çocuğunuzla zaman geçirin, bir hobinizle uğraşın, kitap okuyun (özgürce seçtiğiniz).
Uykunuz gelince sessiz bir ortama geçip sakince uyuyun. Bahse girerim ki sabah kalktığınızda içinizin ne kadar huzurlu olduğunu görüp şaşıracaksınız. Sabah pencerenizi açıp çekin temiz havayı ciğerlerinize. Güneşin doğuşunu izleyin
.
Beğenirseniz birkaç gün devam edin.
Yaşamınızdaki gelişmelere ve içinizdeki huzura inanamayacaksınız.

Başkalarının kuklası olacağınıza, yaşamınızın efendisi olun.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

3 yorum:

  1. Niye bukadar karamsarsın anlamıyorum. Benim olduğu kadar seninde mutlu olmak için okadar çok nedenin varki. Ben hergün gazetede okuyorum, televizyonda seyrediyorum oradaki herkezi çok seviyorum, çünki yurdumun insanı. O demli çayın kokusdunu alabildiğim, yataktan rahat kalktığım, gazeteleri okuyabildiğim, televizyonu seredebildiğim için hergün allahıma şükrediyorum. Seni seviyorum :))))
    SEMRA

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ediyorum fakat herhalde yazıdaki mesajım tam yerine ulaşmamış.Mutsuzluk değil tam tersi başkalarınca yaratılmış olmayan tamamı benim olan bir mutluluğun anahtarlarını aktarmak istedim sadece.Dilim döndüğünce...
    Erkan

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Erkan
    Seni tebrik ediyorum, söylediklerin hepsine katiliyorum< Hic merak etme bu yazdiklarin bir kiside bile soru isareti gelistirse ve tarafli ve manupile edilmis Dünya medyasini boykot edmeye yardimci olursa hedefine
    ulsmistir. Isik ve Sevgiyle kalasin
    Mesut

    YanıtlaSil