23 Şubat 2010 Salı

VAROLUŞSAL SIKINTI



Spiritüel gelişim çalışmalarına herhalde gelen en büyük eleştiri, bu çalışmaların elit kesimin işi olduğu, halka inemeyeceği, geçim sıkıntısı yaşayan bir insanın nasıl olur da yemek bile yiyemezken "Ben kimim ? Beni kim yarattı ?" sorularını soracağı  hakkında.
Bunu anlayabilmek için insanın gelişme evrelerini gözden geçirelim.
İnsan doğar, doğduğu andan itibaren önce anneden ayrılma süreci yaşar. Ardından hala kendini evrenle bir olarak görür; ta ki formların dünyasına girene kadar. Bütünün parçası olarak hissederken BEN'in içine sıkışmaya başlar. Herşeye isimler verilir, kalıplara sokulur. Artık bütünden farklı tek bir yapıdır. İşte burada AYRILMA SIKINTISI başlamıştır. Özü, birliğin parçası olduğunu bilirken, artık unutma süreci devreye girmiştir. Toplumsal yapı, aile yapısı ve DUALİTE bizleri bedenin içine tıkar. Dünyasal hayat artık tüm devinimleriye başlamıştır.
Eğitim süreci, imtihanlar, ergenlik süreci derken artık tam bir dünyalıdır. Günler ardı ardına hızlı bir şekilde geçer. Çocuk bu ayrılma sıkıntısını geriye atar. Yetiştirmesi gereken sorumluluklar, yapması gereken işler, karşılanması gereken beklentiler vs.vs. Oluşmukta olan BEN 'in gürültüsü altında bu AYRILIK SIKINTISI 'nın üstüne kat kat  kapılar kapanır. Sonra erişkinlik süreci başlar. Meslek seçimi ardından mesleki olgunlaşma süreci, hayat gailesi denilen koşuşturma süreci. Temel ihtiyaçları sağlayacak bir düzen olşturulur. İşte bundan sonra artık tam rahat edeceğim derken VAROLUŞSAL SIKINTI kendini gösterir.
Nereden çıktı şimdi bu diyebilirsiniz ? 
Bunu Sri Bhagavan'ın SIKINTI SABİTESİ formülünde çok daha iyi anlayabiliriz.

Fiziksel sıkıntı + Ruhsal sıkıntı + Varoluşsal sıkıntı = SABİT

Biliyorsunuz bu tip denklemlerde toplam bir sabite eşitse, toplamı oluşturan basamaklardaki değişimler diğerini etkiler. Bir örnek verirsem, önce SABİT sayıyı 100 kabul edelim. Fiziksel sıkıntı: 50 puan, Ruhsal sıkıntı: 45 puan olduğunu varsayın. Varoluşsal sıkıntıya sadece 5 puan kalıyor. Yani insanın yaşamında bir hastalık, ihtiyaç dönemi, değişim süreci vs. varsa varoluşsal sıkıntı çok geride kalıyor.
" Spiritüel konularda matematiksel anlatımın ne işi var ?" diyebilirsiniz, fakat formül zihninizde oturduğunda anlamayı ne kadar kolaylaştırdığını anlayacaksınız.
Bu konunun en güzel örneği Buddha'nın hikayesi. Buddha'nın yaşamı onlarca kitapta, onlarca filmde incelenmiş olsa da bir de ben anlatayım sizlere.
Buddha Hindistanda bir Kralın oğlu olarak dünyaya gelir. Kralın amacı krallığının devamında tahtı oğluna bırakmaktır. Fakat birgün kahinler krala gelirler ve oğlunun büyük bir dini hareketin başına geçeceğini söylerler. Bunun üzerine Kral bu kehanetin etkisiyle Budha'nın ruhani işlere bulaşmaması için her anının, eğlence, bolluk, sıkıntısızlık içinde geçmesi için elinde geleni yapar. Amacı ruhani işlere merakı uyanmasın, insanların gerçek yaşamlarını görmesin, herşeyi olsun ki başka bir arayışa geçmesin. Bütün gün yediği önünde, yemediği arkasındadır genç delikanlının. Her tarafta oyunlar, çalgılar, danslar yani anlayacağınız tam bir bolluk.
Ardından Buddha bir gün kendini garip hissetmeye başlar. Ben kimim ? Nasıl yaratıldım ? soruları kafasında belirir.
Aslında burada babası Buddha'nın tüm ihtiyaçlarını karşılayarak Varoluşsal Sıkıntısı'nın büyümesine sebep olmuştur. Biraz önceki formülü tekrar gözünüzden geçirin. Ruhsal sıkıntı:0, Fiziksel sıkıntı:0, öyleyse  Varoluşsal sıkıntı:100. Şunu görüyoruz ki Kral oğlunun sıkıntıya girmesini önleyeyim derken en büyük sıkıntının içine sokmuş.
Günümüzde de bu tip örnekleri rahatça görebilirsiniz.
Kişi çok zengindir, istediği herşeye sahiptir, fakat içindeki varoluşsal sıkıntı peşini bırakmadığı için bu sesleri duymak istemediğinden aşırı hızlı bir yaşam seçer kendisine. Herşeyin en yenisi, en iyisi alınır fakat varoluş sıkıntısından kaçamaz. Her yeni şey bir süre açlığını giderir fakat ardından yine aynı iç hesaplaşmalar başlar.
Kişi varoluş sıkıntısından kurtulmak için hayatını sürekli doldurmaya çalışır. Geç saatlere kadar Tv seyreder, sürekli alışveriş yapar, yanında sürekli kalabalıklar görmek ister. Çünkü eğer etrafında bu gürültüler, kişiler uğraşlar olmazsa kendiyle başabaşa kalmak zorunda kalacaktır.
Bazen de kişinin varoluşsal sıkıntısından kurtulabilmesi için bu sıkıntı fiziksel bir araz geliştirir ki biz buna Psikosomatik Hastalıklar diyoruz. Organlarında bir şey olmasa da çeşitli şikayetler ortaya çıkar veya oluşan baskı neticesi bazı fonksiyonlarında bozulmalar meydana gelir. Yani kaçış yok.
Ne olursa olsun veya ne yaparsak yapalım varoluşsal sıkıntımızla yüzleşeceğiz.
Burada yapmamız gereken öncelikle kendimizi her yönüyle tanımak, yani kendimizi çalışmak. Yaşamın üstümüze kapattığı kapıların kilitlerini tek tek açarak içimizdeki öze ulaşmak.
Bu sıkıntıyı yenmemizin tek yolu sıkıntımızla cesaretle yüzleşmek.
Dünyadaki hiçbir maddesel zevk bu sıkıntınızı engelleyemez. Sadece geçici olarak zihninizi meşgul eder ama, kısa süre sonra eskisi gibi hatta daha da güçlenerek karşınıza çıkar. 
Yapacağımız ise gerçek insan özümüzü tanımak, unuttuğumuz birlik bilincine geçmek olmalı. Ben tutsaklığı içinde bu sıkıntımızı aşmak olanaksız.
İnsan ancak BEN'den BİZ'e geçtiğinde, sıkıntılarından özgürleşmiş İNSAN'ı oluşturabiliriz.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız



2 yorum:

  1. Erkan deyindiğin konu çok güzel, varoluş sıkıntısını aşmayı birz daha açar mısın?

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Tamer
    Varoluşsal sıkıntıyı aşma yollarını kendi hikayemden yola çıkarak özetlersem. Önce bir sorgulama süreci başlıyor Ardından kendini tüm karanlık dehlizlerine dek tanıma, inceleme ve arındırma süreci geliyor. En sonunda da yaşamı olduğu gibi deneyimlemeyi öğreniyorsun ki bu sıkıntının sonlanması demek. Bu aşamaların hiçbiri kolay değil .Benim en büyük yardımcım önce azmim, sonra spiritüel danışmanım oldu fakat bence en çok hızlandıran ise DEEKSHA enerjisi ile tanışmam. Deeksha gerçekten bir mucize gerçekleştirip bu süreci hızlandırıyor
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil