26 Mart 2010 Cuma

CENNET - CEHENNEM


İnsanoğlu varolduğundan beri gizemin peşinde koşmuştur. Her zaman gördüğünün arkasında görmediği bilinmezi anlamak için hayal güçleri elverdiğince açıklamalar yapmaya çalışmıştır. Aşağı yukarı bütün ırkların, soyların, bölgelerin efsaneleri, anlatıları ve mitlerine bakarsanız kültürel farklara rağmen  hepsinde bir ortak nokta bulabilirsiniz.
"İnsanoğlu dünyadaki yaşantısındaki yaptıklarının hesabını birgün verecektir."
 Bu hesaplaşmanın ardından alınan sonuca göre, iyinin veya kötünün ağır bastığı tarafta, bundan sonraki yaşamını sürdürecektir. Buddhism'de de kişi yaptığı amellerin sonucuna göre karmik dönüşüm neticesi ona uygun bir formda yeniden dünyaya gelecektir. Tüm büyük dinlerin bu konudaki sunduğu açıklama, insanların ölüm ardından bir yargılama sürecine girip, burada ki yargının neticesine göre beden dışı formdaki yaşamını cennet veya cehennemde geçireceğidir.
Cennet -cehennem olgusu o kadar insanlığın zihnine yerleştirilmiştir ki, her dönemin sanatsal açılımlarında bu ögeye rastlarsınız. Adem  ve Havva'nın cennetten kovulması, kötülerin cehennemin kor alevlerinde yanışı, cennetteki göz alıcı meyveler, ağaçlar, huriler yüzlerce resme konu olmuştur. Büyük dinlerin de en çok kullandığı ceza-mükafat alanlarıdır cennet ile cehennem. Dünyadaki iyilik yapanların yerlerinin cennette ayrıldığı, dince yapılması günah olan şeyleri yapanların cehennemin  derinlerinde  kor ateşler içinde yanacağı korkusu salınır insanların zihinlerine. Çocukluğundan itibaren bu korkularla yetişir insanoğlu. Son dönemlerde insanların cenette yer vaadiyle, ne gibi korkunç eylemleri yapabileceğine hepimiz şahit olduk.
Peki gerçekten cennet ve cehennem var mı?
Varsa gerçekten tasvir edildiği gibi yerler mi?
Kimler buralara giriyor?
Biliyorsunuz evrende her şey enerjidir. Bizi oluşturan moleküller de aynı şekilde enerji partiküllerinden oluşmuştur. Tüm enerjiler belli frekanslarda titreşmektedirler. Enerjinin titreşimi arttıkça sevgi enerjisine yaklaşılır, tam tersi titreşim düştükçe korku enerjisine yaklaşılır.
Bu bilginin en güzel yanı sizler frekansınızı değiştirerek daha iyi şeyleri hayatınıza çekebileceğiniz bilgisini de beraberinde getirmesidir. Çünkü temel evrensel kanunlardan birini hepimiz biliyoruz:
"Benzer benzeri çeker"


Canlıyken hepimiz yaşadığımız  fiziksel dünyanın frekansına uyumluyuzdur. Diğer bir açıklamayla "insansal frekansta" yaşarız. Ölüm ardından bedenimizden ayrıldığımızda bu dar frekans aralığından, daha geniş frekans alanlarına açılırız. İlk ulaştığımız alan Astral Alan'dır. Burası insan frekansına en yakın frekanstaki alandır. Buranın fiziksel dünyadan en büyük farkı, bu alanda düşünce ana güçtür. Eğer dünyasal yaşam içinde enerji düzeyinizi düşük tutacak şekilde yaşamış iseniz astral planın alt planlarında takılırsınız. Burası bulunmak için hiç hoş bir alan değildir. Çünkü etrafınızda sizin gibi düşük enerji seviyeli ruhlar bulunmaktadır Hepsi hırs, öfke, miskinlik, açgözlülük, kıskançlık, kibirlilik, şehvet dolu ruhlardır beraber olduklarınız. Yani enerjisi düşük rekansta olanlar bu alanda beraber geçirirler bu süreci. (Hristiyanlığın yedi ölümcül günahı bunlar değil mi zaten).
İşte dinlerin Cehennem diye sembolize ettikleri alan bu bölgedir.Yazılan o ateşler, işkenceler yoktur bu alanda; eğer siz düşüncelerinizde bu tanımlamaları taşımıyorsanız. Demin söylediğim gibi bu alanın temeli düşünce üzerine kurulu. Sizler bulunduğunuz alanda nasıl bir ortam yaratmak istiyorsanız düşüncelerinizle oluşturabilirsiniz. Sizler burada olduğunuz için kötü değil, sadece yardıma ihtiyacı olan ruhlarsınızdır. Enerjinizi arttırarak bu alandan kurtulabilirsiniz.
Aslında cehennem fiziksel dünyanın bir uzantısıdır. Bir çok insan fiziksel dünyada da kendi cehennemleri içinde yaşamını sürdürmekte.
Cennet ise Cehennemin karşıtıdır. Eğer enerji frekansınız kötü duygulanımlardan temizlenecek kadar yüksek ve aydınlanmışsanız enerjiniz sizi düşük astral plandan daha yüksek frekanslı seviyelere taşıyabilir. İşte burası Cennet'tir.
Fiziki dünyada da öyle değil mi zaten? Siz duygularınızın hayatınızı yönlendirmesinden ne kadar uzaklaşıp, ne kadar saflaşırsanız, hayat o kadar güzelleşip, dünyayı cennetiniz haline getirebilirsiniz.
Şunu unutmamalıyız evren cezalandırma- mükafatlandırma sistemiyle çalışmıyor. Evren deneyim ve enerji sistemiyle çalışıyor.
Sizlerin yapması gereken, dünya yaşamınız sırasında sizi "Cehenneminize" bağlayan kirli enerji alanlarınızı temizlemek ve daha da kirlenmemesini sağlamak için uğraşmak.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız




1 yorum:

  1. ben de arapça diline çok hakim bir hocanın kuran tefsirinde azap kelimesinin anlamını allahtan uzak kalmanın ve derin umutsuzlugun verdiği iç yangını olarak okumustum.hatta bu dunyada geregince yasayamayanlar için bir rehabilitasyon merkezi olarak anılıyordu cehennem.yani klasik anlamda işkence merkezi olarak değil.cennet'in anlamı ise güzelliklerin üretildiği merkez olarak açıklanmıstı.yazınız bana bu yorumları hatırlattı..sevgiler..

    YanıtlaSil