2 Mart 2010 Salı

ZAMANIM YETMİYOR - PARETO YASASI




Çağdaş insanın klasik sıkıntısı zamana yetişememek.
"Zaman su gibi akıp gidiyor. Hiç bir şeye yetişemiyorum. Hayatımın kontrolü sanki benim elimde değil. Ne kendime ne de kimseye zaman ayıramıyorum."
Her şey, bir yarış içindeymiş gibi hızlıca geçip gidiyor.
Peki neden zamanı yetiştiremiyoruz?
Bence burada zamanın yetersizliğinden çok zaman yönetimi konusundaki beceriksizliğimiz buna sebep oluyor. Gerçekten zamanımızı yönetmede usta değiliz.
Günümüzde zaman yönetimi eğitimleri veriliyor, kitaplar yazılıyor, araştırmalar yapılıyor. Son zamanlarda benim çok dikkatimi çeken bir tanesi Pareto Yasası veya diğer adıyla 20/80 Yasası.
Pareto Yasası kısaca şöyle doğmuş. Vilfredo Pareto adlı İtalyan ekonomist gözlemleri sonucunda İtalya'nın %20 nüfusunun ülkenin tüm varlığının %80 ine sahip olduğunu saptamış ve bu yasayı ortaya atmış. Bu kuramın ardından Joseph M.Juran adlı düşünür bu kuramı farklı platformlara taşımış. Arkasından 20/80 kuralı olarak çeşitli konularda kullanılmaya başlanmış. Tabii ki her konuda olduğu gibi bu yasanın da aşırı ve gereksiz kullanım alanları olsa da ben zaman yönetimi için uygulamada çok fayda sağladım. 
%20 sebebin %80 sonucu oluşturduğunu söyleyen bir yasa.
Juran önergesi olarak da isimlendireceğimiz yasa şöyle özetlenebilir.

"Bir durumdaki sonuçların büyük bölümü, küçük sebepler tarafından oluşturulur."

Bu sırrı çok az kişi biliyor ve uyguluyor. Bunun sonucu da milyonlarca insan zamanının yetişemediğinden yakınıyor, stres, başağrıları çekiyor. Her günleri diğerinden beter şekilde geçiyor. Sürekli kötü şeyler başlarına geliyor. Boşa harcanan zamanlar neticesi, yeterince zaman ayıramadığımız ilişkiler bitiyor, kendimizi dinleyecek, spor yapacak zaman bulamıyoruz. Buna benzer onlarca berbat örnek verebilirim. Herşey daha güzel ve verimli olabilecek iken sadece yaşantımızı planlama sorunumuz yüzünden hakketttiğimiz şekilde yaşayamıyoruz.Bu yasayı uyguladığımızda gerçekten birşeyler değişiyor yaşantınızda. Peki bu yasayı nasıl uygulayacağız?
Sır şöyle. Hayatınızda gerçekten size ne oluyorsa zamanınızın %20 sini kapsıyor. Diğer %80'ini  ise nasıl hareket edeceğinizin kararını vermek için geçiriyorsunuz.
Ne demek şimdi bu?
Gerçekten bizler hayatımızın %20 lik bölümünü kontrol edebilme şansına sahip değiliz. Arabanın bozulmasını, uçağın gecikmesini, yaşam düzenimizi tıkayacak bir gelişmenin olmamasını sağlayamayız. Ne olacaksa olur.
Diğer %80 lik bölümü ise bize ait ve değiştirebileceğimiz tarafı.
Nasıl değiştireceğiz?
Bu sorunun cevabı, tepkilerimizi kontrol ederek.
Trafiğin gidişini, arabanın bozulmasını vs etkileyemezsiniz fakat tepkilerinizi kontrol edebilirsiniz. 
Bir örnekle açıklayalım:
Sabah ailenizle kahvaltınızı yapıyorsunuz. Küçük cici kızınız size sarılayım derken üstünüze çayınızı döküyor. Hemde bembeyaz iş gömleğinizin tam ortasına. Buraya kadar olan bölümü değiştirme şansınız yok.
Değişebilecek olan bundan sonraki tepki kısmı. Kızınıza bu hatası yüzünden bağırıyorsunuz. Ardından masadan itiyorsunuz. Kızınız yüksek sesle ağlamaya başlıyor. Ardından eşinize neden bardağı masanın kenarına koydun diyerek sinirleniyorsunuz ve tartışıyorsunuz. Kırıcı bir kaç kelime çıkıyor ağzınızdan. Daha sonra odanıza gidip gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Geri döndüğünüzde  kızınızın ağlaması devam ettiği için kahvaltısını geç bitiriyor. Eşiniz işine gitmek için çıkıyor. Çocuğunuz okul servisine yetişemediği için arabayla okula siz bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Ardından arabanızı çok hızlı kullanmaya çalışsanız da trafik tıkalı olduğu için işinize geç kalıyorsunuz.
Vaaaaavvv değilmi. Güne ne kadar berbat başladınız. Evden ayrılırken eşinizle ve çocuğunuzla ciddi bir soğukluk oluşturdunuz, kırgınlıklar geliştirdiniz. Kızınız size dargın. Bu şekilde devam edersiniz herşey daha da kötüye doğru gider.
Sizce bütün bunlar niye oluştu?
Sizce burada dökülen çay mı, kızınız mı, trafik mi, eşiniz mi olayların sebebi?
Yoksa siz mi?
Çayın dökülmesini engelleyemezdiniz. Döküleceği vardı. Bu olayın ardından belki 5-10 sn süren tepkiniz tüm gününüzü mahfetti.
Şimdi tekrar sabaha dönelim. Sabah kahvaltısındayız. Kızınız çayınızı beyaz gömleğinizin üstüne döktü. Kibarca "Kızım, bir dahaki sefere daha dikkatli olmanı istiyorum" dediniz. Arkasından odanıza gidip gömleğinizi değiştirdiniz. Kızınız kahvaltısını bitirip okul servisine yetişti. Hem de kocaman bir öpücük aldınız güzel kızınızdan. Ardından siz ve eşiniz işlerinize gittiniz. 5 dakika erken işe vardınız. Neşeli ve verimli bir gün geçti
Aynı başlangıcı olan iki adet senaryo. Neden sizce sonuçları bu kadar farklı?
Tek fark tepkinizi kontrol edebilmenizde saklı.
Böyle bir çok örnekler verebilirim. İşten kovulduğunuzu varsayın. Neden bütün gününüzü stres içinde ve üzüntülü bir şekilde eve kapanarak geçiresiniz ki?
Üzülmek ve evde kalmakla geçireceğiniz zamanı ve kaybettiğiniz enerjiyi iş bulmak için kullanın.
Kuyrukta bankada bekliyorsunuz ve sıkıldınız. Bu kuralı artık biliyorsunuz. Bankada çalışanlara bağırıp, ortamı gerip, strese gireceğinize, elinizdeki gazetenizi okuyun, diğer bekleyenlerle sohbet edin.
Yani herşey sizin, tepkilerinizi kontrol etmenize bağlı.

Tekrar tekrar söylüyorum

"Hayatınızın mimarları sizlersiniz."

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder