22 Mart 2010 Pazartesi

GİZLİ GÜÇ



Herkesin ve herşeyin içinde zeki bir evrensel yaşam gücü saklı. Hepimiz bu içsel bilgiye ulaşabilme yeteneğine sahibiz. Bu mükemmel kaynağa ulaşmanın yolu sezgilerimizden geçer. Sezgi dediğimizde herhangi bir olay karşısında size neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyen iç sesinizden bahsediyorum.
Bir çok kişi bu sesinin olduğunun bile farkına varmadığı veya bu sesini dinlemediği için bu önemli yardımcısına karşı sağır olarak yaşamaktadır. Halbuki iç sesiniz o kadar pratik, o kadar yanınızdadır ki; günlük yaşantınızın her anında size pratik çözümler üretir.
Sezgi doğal olarak doğduğumuzdan itibaren sahip olduğumuz bir güçtür. Çocukların sezgileri çok kuvvetlidir, fakat bizler zamanla çocuklarımızın güçlerini kullanmasının önüne setler çekerek bu güçlerini unuttururuz.
Bir çoğumuz sezgilerin bazılarına ait bir ayrıcalık olduğunu sanırız. Kadınların önsezilerinin daha kuvvetli olduğunu düşüünürüz. Esasında bu değerli yardımcının cinslerin veya bazılarının tekelinde olduğunu düşünmeyin. Hepimizde doğal olarak bulunan bir önsezi potansiyeli mevcut. Kimilerimiz bilinçli olarak bu yanımızı geliştirmeye çalışırken bazılarımızsa bu yanımızı görmezden gelip, iç sesimizi duymamayı yeğleriz. 
İlkel uygarlıklarda sezgiler çok değerli olarak tutulmuştur. Bir çok kararlar kabilelerin sezgilerine göre alınır ve hayat gidişatı bunlara göre belirlenirmiş. Sezgilerin evrensel yaşam gücüne direkt bağlantılı bir yardımcı olduğu bilinciyle günlük yaşamlardaki tüm aktiviteler buna göre düzenlenirmiş. Ulu adamların ve  şamanların sezgileri ve olacaklarla ilgili vizyonlarını paylaştıkları çeşitli ritüeller aracılığıyla kabileler, kendilerini olacaklara hazırlarlarmış. Bizlerin ilkeller diyerek çağdaş insanın yanında hakir gördüğümüz bu insanlar, tüm evrensel ögelerin birbirleriyle derin bağlarla bağlı olduklarının bilinciyle hareket ederken, bizler bu gücümüzün farkına bile varamadan hayatımızı mantık parantezi içinde eksik potansiyelimizle yaşıyoruz.
Okullarımızda çocuklarımızın sadece sol beyninigeliştirmeye yönelik eğitim programları uygulayarak gerçekte hayat boyu en büyük yardımcısı olabilecek sezgisel sağ beyin tarafımızı bastırmaya çalışıyoruz.Bu süreç ileri hayatımızda, işlerimizde de aynen devam ediyor. 
Beynin sol tarafı bir bilgisayar gibi çalışma prensibi uygular. Verileri alır, bu verileri çeşitli işlemlere sokarak mantık süzgecinden geçirerek sonucu damıtır. Bu tip düşünmede esas olan, sisteme girilen veriler ve sonundaki çıktının mantığa uymasıdır.
Sezgisel tarafımzın çalışması  ise bundan farklıdır. Bir kere bu tarafımızın en büyük farkı, gelen verilerin sonsuz bir kaynaktan geliyor olmasıdır. Hatta bu verilerin bizim yaşam deneyimlerimize bile bağlı olması gerekmeden tüm evrenin bilgilerine açıktır. Bu kaynak öyle zekidir ki, ne zaman gerekiyorsa bize gerektiği anda ortaya çıkar. Bazen bu veri anlık bir akış içinde gelir. Bizim öğrenmemiz gereken bu veri akışının farkına varmak ve yaşamımızı kolaylaştırmasına izin vermektir. Sezgisel tarafımızın verilerini dinlemeyi öğrendiğimizde, hayat zorlanmadan ve akışında gitmeye başlar.
Bizler sezgilerimizi geliştirmek istediğimizde iş karar vermeyle başlıyor. Biraz daha kendi iç sesimize kulak vererek ve evrensel zekanın bize gönderdiği verileri almayı öğrenerek bu tarafımızı da geliştirebiliriz. Biraz kendine güvenme ve çalışma ile bu gücünüzü tam potansiyeliyle kullanmak hiç de zor değil. Şunu unutmayın bir kere bile bu sesi duymaya başldığınızda ardından bu açılan yoldan bilgi akışı hızlanacaktır. 
Bu sözlerim sakın zekayı hiçe sayın, mantığınızı kullanmayın olarak anlaşılmasın.Tabii ki eğitim sistemimizde zekamızı geliştirmeye yönelik ve mantık kuramlarına oturan çalışmalar yapılmalı. Benim ayırdına varmak istediğim yaşamımızda zekamızla sezgilerimizi denge içinde tutmayı bilmek. Gerçekten sezgileri yok saymayı, koca bir gölün içinde susuz kalmak gibi düşünüyorum.
Unutmayalım büyük hayaller olmadan, büyük buluşlar ve ilerlemeler sağlanamazdı.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder