24 Mart 2010 Çarşamba

İKİ KULAK, BİR AĞIZ



Farkındamısınız ne kadar çok konuşuyoruz. Çoğu zaman konuşmanın gerekli olmadığı zamanlarda bile. Hatta bu konuşmak yerine sesli düşünmek gibi. Daha aklımızda yoğunlaştıramadan hop dilimizin ucunda herşey. Düşünce oluşur oluşmaz, ara filtreleme yapmadan ağzımızdan ham şekliyle çıkıyor.
Düşündünüz mü neden konuşuyoruz?
Tabii ki düşüncelerimizi ifade etmek için. Düşüncelerimiz, etrafımızdaki oluşan şeylerin sonucu oluşur. Burada düşünce oluşurken genelde geçmiş deneyimler baz alınır. Bu deneyim herzaman doğru olmayabileceği için de düşünceniz doğru ve net olmayabilir.
Çünkü biz her zaman etrafımızdaki olayları sisli bir filtreden geçiririz. Çoğu zaman geçmiş deneyimlerimizden gelen yargılarla, olan olayları değerlendirdiğimiz için, büyük çerçeveyi göremeyiz ve bu karışıklığa yol açar.
Ayrıca aynı anda gelen düşünceleriniz  kendi içinde çelişebilir. Bu karşıklığın sonucu duygulanımlarımız da karışabilir. Bu karmaşa düşüncelerimizin sayısını da arttırır. 
Tüm bu karmaşa içinde düşündüklerinizi ifade etmek istersiniz.
Ve konuşursunuz.
Düşündüklerinizi ifade etmenin onlarca yolu olmasına rağmen, insanların çoğu konuşmayı seçiyor.
Çok konuşmanın iki adet nedeni vardır.
-Bir düşüncenizi bir başkasına kabul ettirmek için çok  konuşabiliriz. Eğer siz bir düşüncenizi bir başkasına kabul ettirmeye çalışıyoranız, bu sizin de kendi düşüncelerinizle tam barışık olmadığınızı gösterir. Karşınızdakini ikna için ne kadar çok zorluyorsanız, bu içinizdeki karmaşanın ne kadar büyük olduğunu gösterir.
Çünkü aslında fikrinizi empoze etmeye çalıştığınız kişi karşınızdaki değil, kendinizsinizdir. Onun nezdinde, kendinizi söylediklerinize inandırmaya çalışırsınız .
-Diğer sebepse birilerine anlatmak veya sormak istediğinizi kısa yoldan yapamadığınız için konunun etrafında dolaşarak ipuçları alıp, cesaret kazanmaya çalışmanın sonucu çok konuşulur. Burada konuya direkt girmenizi engelleyen, sizin kendinizi mahkum ettiğiniz korkularınızdır. Bu korkuların arasında reddedilme korkusu baş sıradadır. Cesaretinizi toplamak için ve acaba soracağım soruya olumlu yanıt alabilecek miyim? sorusuna cevap bulabilmek için ana konunun etrafında bir o yana bir o yana gidilir.
Çok bilinen bir laf vardır. İnsanın iki kulağı ve bir ağzı vardır. Demek ki  iki dinleyip, bir konuşacaksınız.
Yanlış anlaşılmak istemem, size konuşmayın demiyorum. Kendimizi ifade etmenin en kolay yolunu tabii ki kullanacağız. Unutmamamız gereken bazen konuşmak illa ki gerekli değil. Gönüllerin iletişimi, bazen konuşulmadığında daha kolaydır.
Düşüncelerinizin konuşmaya dönmeden önce, iç bilgeliğinizin filtresinden geçmesi lazım.
Söylenecek ufak bir lafın, ne onulmaz yaralara yol açabileceğini hepimiz  deneyimlemişizdir.
Atalarımızın "Söz gümüşse, sükut altındır" lafını unutmayalım.
Kişisel gelişmeniz ilerlediğinde konuşmanızın azalıp, sessiz geçirdiğiniz ve dinlediğiniz anların arttığını göreceksiniz.
Bir insan ne kadar kendiyle barışıksa, konuşmaktan çok dinlemeye başlar.
Çünkü bilgelik sessizliktedir. Sadece sessiz kalarak, evrenin bilgeliğine kolayca ulaşabilirsiniz. En önemlisi kendimize ulaşabilmemiz için sessizlik gereklidir.

Halil Cibran'ın şu lafı çok hoş anlatır:

"Düşünceleriniz, içinizde sükunete kavuştuğunda konuşun."

Sevgiyle ve sukunetle kalın

Erkan Sarıyıldız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder