30 Mart 2010 Salı

YENİDEN,YENİDEN,YENİDEN DOĞMAK


"Ölümden korkmaya gerek yok. Çünkü her ölüm geçicidir ve yeni bir yaşama geçiş için bir kapıyı aralar."

Aslında hepimiz her gün ölüp yeniden diriliyoruz. Uykunun ölümden farkı yok. Bedenimizden ayrılıp farklı realitelere açılıp deneyimler kazanıyoruz. Sabahta yeniden bedene girip doğuyoruz. Doğumla uyanmak arasında  hiçbir fark yok. Başka planlardan bedenimize girip, yeniden açıyoruz gözlerimizi yeni hayatımıza. Yeni hayatımıza dedim yanlış duymadınız. Her gün yaşam yeniden başlıyor.
Bütün bunları deneyimlemek için uzaklara bakmaya gerek yok. Yaşamın bu sonsuz devinimini en kolay, doğayı izleyerek görebilirsiniz. Her kış, doğa ölümün karanlığına bürünürken, ilk baharla yeniden pırıl pırıl ve yemyeşil uyanmıyor mu tüm ihtişamıyla. Yaşamın mükemmelliğini bundan daha güzel gösteren bir örnek var mı?
Bu senaryonun bizler için en güzel yanı her yeni gün taze bir başlangıçla açıyoruz gözlerimizi dünyaya. Bu ne demek mi?
Herşeye yeniden başlayabilir, yeni davranışlar seçebilir, yeni bir siz yaratabilirsiniz.
Düşünebiliyor musunuz, her gün yazılacak boş bir sayfayla başlıyorsunuz güne. Altında da sizin imzanız olan. Ve her günün bir önceki günle isterseniz bir bağlantısı olmayabilir. Bu bağlantıyı kurma tercihi size ait.
Eskilere ihtiyacınız yok. Her gün ne giyeceğimize karar vermede özgür olduğunuz gibi inandıklarımıza, davranışlarımıza da karar verebilme özgürlüğüne sahibiz.
Şöyle bir düşünün; kafanızda daha önce yaşanılmışlıkların oluşturduğu ön görüler olmadan yeniymiş gibi yaşıyorsunuz her şeyi. Kötü bir şey olabilir beklentisi olmadan, yaptıklarınızın sonucunda" aptal gibi görülebilirim" diye düşünmeden, herşeyin hep aynı devam edeceği yargısında bulunmadan. Hayat daha katlanılası ve coşku dolu hale gelmez mi?
Bu olasılık üzerine çevrilen bir film aklıma geldi. "50 ilk öpücük." Hani Drew Barrymore ve Adam Sandler'ın birlikte oynadıkları. Drew'un bir hastalığı mevcuttu ve her sabah yaşanılan herşeyi unutup yeniden güne başlıyordu. Herşeyi sanki ilk defa görüyormuşçasına coşkuyla karşılayıp, her gün sevdiği insanla ilk defa buluşuyormuş hissiyle yaşamını sürdürüyordu. Esasında bu bir hastalık da olsa bizler de sağlıklıyken her günü, yeniden keşfedilecek bir hazine gibi yaşayabilsek.
Bunu en kolay başarabilecek olanlar çocuklar. Bir gözleyin, hiç birinde olasılıklar ve yargılar olmadan yaşamlarını "her sefer, ilk sefer " mantığıyla yürütüyorlar.
Eğer  bir gün çocuk zihniyle bakabilmeyi öğrenebilsek; hayatımıza giren her olay, her kişi bize bir hediye sunar. Hayat daha coşku dolu yaşanır.
Ne yazık ki bizler kendi oluşturduğumuz standard düşünce paternleri sebebiyle, gelen hediyelerin farkına bile varamıyoruz. Herşey, her yeni gün, her yeni kişi, her yeni olay bir hediyedir. Hediyeler her zaman  hoş olacak değil, bazen çok zor hediyelerle de karşılaşabiliriz. Almamız gerekenler, yaşamın sunduğu hediyelerin bizlere kattığı deneyimsel değerlerdir. Trafik karmaşasında kalmanın bile bir hediye olduğunu farkedemeden yaşıyoruz hayatımızı. Eminim trafikte kalmanın nasıl bir hediye verebileceğini merak ediyorsunuzdur. Trafik sıkışıklığında sakin olmayı deneyimleyebilirsiniz, belki de trafik açık olsa içinde bulunabileceğiniz bir kaza olasılığından bu sayede kurtuluyorsunuzdur. Ya da çok istediğiniz bir şey olmuyor diye üzülüyorsunuzdur. Halbuki bu şey gerçekleştiğinde, daha önemli bir şeyi kaçıracaksınızdır. En iyisi hayatın akışına karşı çıkmadan olanı olduğu gibi deneyimlemek.

Her an kendi oluşumu içinde mükemmeldir- eğer biz bu mükemmelliğin olmasına izin verebilirsek.
Her sabah yeni güne, yeni başlangıçların arefesinde olduğunuz bilinciyle  şükrederek kalkın ve yeniden doğuşunuzu kutlayın.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder