22 Nisan 2010 Perşembe

KALEİDOSKOP



Kim mutlu olmayı istemez ki?
Herkes yaşamında mutluğu ister. Hep daha çok nasıl mutlu olurum, sonsuz mutluluk içinde yaşarım arayışında hayatını geçirir. Günebakanların güneşe dönüşü gibi bizlerde mutluluğun parıltısını takip ederiz.
Evet işte hayatımın en mutlu günü deriz bulduğumuzda, ama ne yazık ki ardından kısa süre sonra bu hazzın da aradığımız olmadığını anlar, sonra tekrar arayışımızı sürdürürüz. Mutluluğun çözümünü varlıkta ararız, fakat tüm dünyaya sahip olsak da bunun coşkusu geçici olur.
Peki nedir mutluluk, nerede bulunur, sonsuz mutluluk var mı?
Doğduğumuz günden itibaren aslımızdan ve birlikten uzaklaşmanın üzüntüsü ile ağlayarak doğarız hayata. Hüzün varoluşun temelinde vardır. Bu esasında sınırlandırılmanın kabullenilişinin hüznüdür. Eğer bu hüzünden kurtulmak istiyorsak teslimiyeti deneyimlememiz lazım.
Mutluluk aslında bir  zihin durumudur.
Mutlu olmak bir tercihdir.
Bu konuma ancak mutlu olmayı seçmekle ulaşabiliriz.
Bazı insanlar görürsünüz, yaşamında temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken gözünde bilgece ve mutlu bir bakış yakalarsınız. Bu insanlar, temel mutluluk anahtarına sahip insanlardır.
Nedir bu anahtar?
Sürekli söylediğim gibi esas zenginlik, elinizde olanların varlığını bilmek ve bunlara şükretmektir. Sahip olamadıklarınızın ah vahlarına kapılan bir birey, isterse dünyaya sahip olsun, en fakirimizdir.
Eğer mutlu olmak için ne kadar çok şeye ihtiyaç duyar ve araştırırsanız, hayatınız o kadar hayal kırıklığı ve üzüntüyle dolar.
Mutluluk için temel olan ben merkezinden uzaklaşmaktır. Siz ne kadar ego yönelimli yaşarsanız o kadar zor mutlu olursunuz.

Çok sevdiğim bir söz var:
"Duygu dünyasında kalıcı bir ev bulamazsınız. Çünkü değişim, titreşimsel varoluşun temel kuralıdır. Kaleidoskoptaki tek bir görüntüyü durdurup, o sahneye gözyaşı dökmenin hiçbir yararı yoktur."
The Light on the Path

Güzel veya çirkin her şey hayat nehrinde yıkanıp bizlerden uzaklaşır. Çünkü hayat durağan değildir. O yüzden dışarıdaki herhangi bir koşula bağlı olan mutluluklar bu akışa karşı koyamaz. Hepimiz büyük mutluluklara ulaşmak istiyorsak, ufak mutluluklardan feragat etmeyi öğrenmeliyiz. Amacımız yüksekler, daha yüksekler olmalı.
Gerçek mutluluk, çok kısa süreler de olsa kendimizden uzaklaştığımız anlarda saklıdır. Kendinizin çok güzel bir müzik dinlediğinizdeki, enfes bir manzaraya baktığınızdaki veya bir sanat eserini gördüğünüz anlardaki hislerinizi hatırlayın. Kısa süreli de olsa sonsuz bir huzur hissini deneyimlediğiniz o keyifli anları. Ya da yapmaktan çok hoşlandığınız bir hobinizi gerçekleştirebildiğiniz o özel anları.
Tüm bunlarda aslında mutluluğun sebebi, kendimizden uzaklaşmış olmamız. İşte bu süreleri, anlardan daha uzun zamanlara uzatmak istiyorsak, üstbenliğimizle bağlantımızı kurmayı öğrenmek ve bu  bağlantı içinde yaşamaya çalışmak lazım. Yani özümüze dönmek ve üstbenliğimiz ile diyaloğumuzu geliştirmek. Meditasyonlarınızda yaşadığınız bağlantı hissinizi yaşama taşımak. 
Mutluluk peşinde koşarak geçirdiğiniz her an, mutsuzluk zincirleri sizi daha sıkı bağlar.
Beklentili yaşamak, olmanızı engeller.
Burada amaç mutluluğu aramak değil, yaşam yolumuzu daha yüksek frekanslı bir alana taşımak olmalı.
İlahi akışta olun, karşı koymadan, çaba göstermeden. Mutluluk, peşinde olmadığınız an yanınızda belirir.

Sevgiyle kalın.

Erkan Sarıyıldız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder