27 Nisan 2010 Salı

OLMAK YA DA OLMAMAK


Günlük hayatımızda her an karar vermek için iteleniyoruz. Bu veya şu olmalı, soğuk-sıcak, kuzey-güney, iyi-kötü, güzel-çirkin..... Aslında yaşam dediğimiz bir dualite oyunu ve biz farketmeden her an bu oyunun içinde debeleniyoruz. Ve şunu bilmeliyiz ki bu gezegen varoldukça bu ikiye ayırma oyunu süregelecek.
Dualitenin bize ne zararı olabilir ki?
Kutuplaşmalar olmadan yaşam nasıl bir şey?
Size bir gerçeği itiraf ediyorum. Dualite bizim yaratımımız. Biz yarattık ama dualitenin olduğu her yerde kargaşa da yaşamımıza eşlik etmeye devam edecek.
Dualitenin sloganı için bir seçim olsa herhalde Shakespeare'in
"Olmak ya da olmamak ,işte bütün mesele bu"  lafı seçilirdi.
Dualite yaşamımızın her anında ve her eyleminde karşımıza çıkar. En doğal eylemimiz ve yaşamın temeli nefesi bile, nefes alma, nefes verme diye ikiye ayırmışız. Aslında nefes alma-nefes verme yok. Nefes bir bütün.
Yaşadığımız tüm karmaşaların altında dualiteyi görürsünüz. Hastalıkların tedavisini yaparken bile bedeni ve ruhi olarak ikiye ayırıyoruz. Bu ayrım sürdüğü müddetçe de iyileşme işlemini geciktiriyoruz. Sağlığın anca bütünsel bir bakış açısıyla korunacağı gerçeğini unutuyoruz.
Dualitenin yarattığı karmaşa ve huzursuzluk, korkulara, endişelere ve savaşlara neden oluyor.
Savaşların temelinde ne var sanıyorsunuz?
Yine iyi-kötü çatışması. Hem de iki taraf için değişen bakış açılarıyla. Aslında tüm insanlığın aynı bütünü oluşturan farklı renkler olduklarını unutuyoruz.
Ying-Yang sembolünü bir gözünüzün önüne getirin. Aslında siyahh beyaz taraflar bir bütünün eş parçaları. İkisi de diğeri olmazsa bütünü tamamlayamıyor.

Dualite aldatıcıdır.
Dünya gerçekliğinde deneyimin esas olduğunu biliyoruz. Dualite bize deneyim yaratmak ve alacağımızı almak için alan yaratıyor aslında. Eğer dualite olmazsa seçim olmasına da gerek kalmaz. Halbuki dünya deneyiminin en temeli olan özgür irademizle, dünyasal yaşantımızın yolunu belirlemek için seçimler yapıyoruz ve bu yolda ilerliyoruz.. Yani hepimiz dünya düzleminde dualiteyi bir araç olarak kullanıp hayatı deneyimliyoruz.

"Dualite hem olmalı, hem de bunu aşmalıyız diyorsun. Bu bir ikilem değil mi?" diyebilirsiniz.

Şimdiye kadar çeşitli seferlerde ifade ettiğim bir yaşam modeli herhalde buna en iyi çözüm. Dualitenin varlığının farkında olarak hem oyunun içinde, hem de oyunun gözlemcisi modunu aynı anda deneyimleyebilmek  benim kendi bulduğum çözüm. Hiç kolay değil bu dediğim ama aynı anda iki alanda da yaşamı idame ettirebildiğimiz an, farkındalıklı yaşam başlıyor.
Farkındalığa geçtiğinizde gördüğünüz şey ise mutlak gerçeklikte dualitenin yer almadığı.
Doğduğumuzda bütünün parçası olduğu bilinciyle doğarız. Doğduklarında çocuklar dualiteye dahil değildir. Çocuk büyüdükçe, çevre, inanışlar ve erişkinlerin yaşam formlarının eşliğinde çocuğun da bu yanılsamaya girmesine sebep oluyoruz. Ve büyüdüğünde gerçek özünden uzaklaşmış hale geliyor.
Hepimiz aynı kozmik gücün parçalarıyız. Herşeyin özünün birbirine bağlı olduğu birlik var. Ne başlangıç ne bitiş, ne doğum ne ölüm. Gerçeğin düzleminde sadece sessizlik var. İçinde bulunduğumuz beden ölür, ruhumuz ise ölümsüzdür. Duyularımızla hissettiğimiz her şey  bir gün kesinlikle kaybolacaktır. Kaybolmayan özdür.
Bu sessizlik içinde düşünceler bile kaybolur.
Gerçek özü tekrar yakalamak ve çocuğun dualite dışı haline dönebilmek için, geçmiş geleceğin olmadığı, şimdiki anın hükmünü sürdüğü alana girmeliyiz. Bu alanı deneyimlemek yaşam içinde de mümkün. Zihnimizin seslerinin sustuğu, özümüze en yakın olduğumuz, bağlantıda hissettiğimiz alana ulaşmalıyız. Bu alana ancak meditasyonla ulaşabiliriz.
Bu alanda özümüzle bir oluruz ve dualite dışına çıkmış oluruz. Bu biliş hali geliştiğinde işte aydınlanmışlık gelişmiştir. Burada yani aydınlanmanın önemini yitirdiği anda, sadece sevginin hükmünü sürdüğü alanda yaşamaya başlarsınız.

Mutlak gerçeklikte sadece sevgi vardır.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder