10 Mart 2010 Çarşamba

KUMDAN KALELER



Siz hiç plajda kumlarla oynayan çocukları izlediniz mi ?
Hayal güçlerinin elverdiğince kocaman kaleler kurarlar, etrafını duvarlarla çevirirler, yanlarına hendek kazarlar iki kaleyi kanallarla birleştirirler. Ne kadar coşku doludurlar. Kendi kumdan dünyalarını yaratırlar. Uzağa geçip şöyle bir gururla seyrederler yaratımlarını.
Ardından bu kadar gururla ve saatlerini alan uğraşlar ardından yaptıkları eserlerini, neşe içinde ve alkışlayarak üstünde zıplayarak yerle bir ederler. Sonra yine kumları düzeltip  yeniden bir dünya kurmaya başlalar.
Siz hiç kumdan kalelerini dalgalar yok edecek diye strese giren bir çocuk gördünüz mü ?
Belki biraz endişelenirler ama o kadar.
Peki bu endişeler ne kadar sürer ?
En fazla bir kaç dakika.
Peki dalgaların önüne set çekmeye uğraşırlar mı ? Veya yağmur yağınca kaleyi korumak için üstüne örtü örterler mi ?
Sizce bir çocuk kale ayakta duruyor diye güvende hissedip, kale yıkılınca varoluşsal sıkıntıya girer mi ?
HAYIR.
Çocuklar hiçbir şeye sıkıca sarılmazlar. Ne olacaksa olmasına izin verirler. Kendi dünyalarını yarattıkları gibi yıkabilirler de. Ve en güzeli her basamakta bu olayları izlerken yüzlerinde coşku ifadeleri görürsünüz.
Erişkin bakış açısı ve çocuk bakış açısının farkı nedir hiç düşündünüz mü ?
Erişkin olan bizler, yarattığımız herşeyin devamlılığını sürdürmek için uğraşırız. Bunların devamlılığı  bizim için çok çok önemlidir ve mahfolmasına izin veremeyiz. Bir yuva, bir iş kurarız ama bunların yapısında değişmeler başladığında  tüm hayallerimiz mahfolur. Derin bir acı içine yuvarlanırız.
Biz ne kadar  herşey mükemmel olmalı diye çabalarsak, kendimizi o kadar güvende hissederiz.
Aslında biz bir şeye ne kadar tutunursak ve bir şeyleri oldukları gibi tutmak için ne kadar çabalarsak bunun ardından bir o kadar da acı çekeriz.
Evrenin doğası bu; yaratılış ardından bir süre devam ediş ve en sonunda yokoluş. Bu herşey için geçerli.
Bedeninizi düşünün vücudumuzu yarattık, yaşamımızı sürdürüyoruzve ardından ayrılma zamanı geldiğinde ayrılacağız. Hepsi de mükemmel bir zamanlama zinciri içinde oluyor. Evrende de olan aynen bu.
Eğer herşeyi akışına bırakıp, dünyayı bir çocuğun bakış açısıyla deneyimlemeye başlarsak hiçbir zaman sonlanmayacak olan gerçeğin özüne ulaşırız.
Sizler  yaratılışın ve yıkımın ölümsüz üstadlarısınız.
Yaratıp, bir süre bu yaratımın keyfini çıkarıp ardından ortadan kaldırabilirsiniz. Ve bu devinimi sonsuza kadar sürdürebilirsiniz.
Ne mi yapmalıyız?
Tekrardan küçük bir çocuk haline dönüp eğlencenin farkına varalım, yarattığımız her şeyin keyfini sonuna kadar çıkaralım. Çocuğun, kumdan kalesini neşe içinde yıkabilmesi gibi zamanı gelince olacak değişimlerin olmasına izin verebilmeliyiz. Çünkü bizler yeniden daha iyi, daha taze ve neşe içinde yaratabilecek güce sahibiz.
Önümüzde iki seçenek var.
Olaylara ve elimizdekilere sımsıkı yapışıp, bırakmamaya çalışmak. Eğer bu seçeneği tercih ederseniz, bu şeyler değişmeye başlayınca büyük bir acı içine düşeriz.
Veya yaşamı bir eğlence alanı olarak görmeye başlayıp, karşımıza çıkan herşeyi büyük bir neşe içinde ve her getirdiğiyle karşılamak.
Yani hayatı olduğu gibi deneyimlemek.
Ne zaman kendinizi değiştirmek için ideal bir örnek ararsanız, etrafınızdaki çocukları gözleyin.
Çünkü henüz kirlenmemiş ve saf kalabilmiş yaşamın örnekleri çocuklarımızda saklı.

" Küçük bir çocuk haline gelemezseniz, Tanrı'nın Krallığına giremezsiniz"
Hz. İsa

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

1 yorum: