2 Nisan 2010 Cuma

DUYGUSAL YAZI...


Etrafınıza bir bakın. Bir çok insan duygularının kontrolünde yaşıyor. Temel itici güçleri ve yaşamlarını belirleyen şey duyguları.
Kişisel gelişim sırasında herşeyi nasıl didik didik gözden geçiriyorsak, bu önemli taraflarımızın yani duygulanımlarımızın da tetkikini yapmalıyız.
Duygular genelde kişiliğinize ve egonuza hizmet eder. Duyguları birer enerji dalgası olarak tanımlayabiliriz. Biliyorsunuz fiziksel bedenimizi çevreleyen auramız veya diğer tanımıyla duygusal bedenimiz gün içinde duygu değişimlerine paralel olarak şeklini, rengini sürekli değiştirir. O yüzden duygulanımlarımızı, enerji akımları olarak tanımlamak hiç de yanlış olmaz.
Eğer kişisel gelişimimizi hızlandırmak ve aşamaları hızla geçmek istiyorsak, duygularımızın tutsağı değil, efendisi olmayı öğrenmeliyiz. Bunun için de sürekli farkındalık egzersizleri yapmalıyız.
Yalnız öncelikle duygularımızın bizlerin düşmanı olduğunu, duygularımızınn zararlı olduğunu veya duygusuz olmanın daha iyi olduğunu söylemek istemediğimi vurgulamalıyım. Tabii ki duygularımız olacak, duygular insan olmanın en doğal yanlarından biri. Burada üstünden geçmek istediğim, duygularımızı  emir veren konumundan almanın gerekliliği.
Günlük yaşamımızdaki bazı davranış şekillerimizin altında yatan temel duyguyu bulduğumuzda kendimizi manipule etmemiz daha da kolaylaşır.
Duygularımızı bize neler mi yaptırıyor?
Duygusal ihtiyaçlarımızı bazen fiziksel olarak da bizi etkiliyor. Yeme alışkanlıklarındaki yanlışlıkların altında çoğu zaman duygusal açlığı doyurma isteğinin yattığını söyleyebilirim. Çocukluğumuzda anne babamız güzel bir şey yaptığımızda bizleri şeker vererek ödüllendirdiği için bir çoğumuzun bilinçaltı kodlamasında şeker- mutluluk bağlantısı kurulmuştur. O yüzden kişilerle yapılan çalışmalar ve gözlemlerde duygusal mutluluk açlığını doyurmak için kişilerin mutsuz dönemlerinde aşırı şeker tüketme isteği olduğu bilinmekte. Tabii sadece yemek yemek örneği yok. İnsanoğlu duygusal açlığını doyurabilmek için  yiyecek dışında, para hırsı, seks düşkünlüğü  şeklinde de hareket modelleri geliştirebilir. Yani sonuçta bizim duygusal açlıklarımız yaşamsal seçimlerimizi etkilemeye de başlar.
Bunu dalgalı bir denize benzetebiliriz. Bizim yapmamız gereken bu dalgalı denizi sakin hale getirmek.
Duygularımızın kökeninde her zaman bunla bağlantılı bir düşünce yatmaktadır. Bizler duygularımıızn altında yatan düşünceyi ortaya çıkarmalıyız .
Aşağı yukarı tüm negatif duyguların kaynağında korku yatmaktadır. Beraber bir kaç negatif duyguyu çözümleyelim:
Kıskançlık. Gerçekten kişinin tüm yaşam enerjisini alabilecek kadar içini kemiren, güçlü bir negatif duygu. Tüm bu gürültünün üstündeki ince perdeyi kaldırdığınızda karşımıza çıkan şey
"Ben yeterince iyi değilim. Karşımdaki kişi benim bu yetersizliğimden ötürü beni bırakabilir." veya "Onu kaybedebilirim." düşünce paternidir.
Çekememezlik- Kendi elindekilerin değerini bilemeden başkalarının sahip olduklarını çekememe durumu. Bu duygu da gerçekten çok yıpratıcıdır. Bu duygunun altyazısı da
"O kişi bende olmayan bir şeye sahip "veya "Ben yeterince iyi değilim. O yüzden sahip değilim"
Daha bir çok negatif duygumuzun, aslında bizdeki bir düşünce paterninin işe koyulmasıyla ortaya çıktığını görebilirsiniz.
Bizim yapmamız gereken duygular öne çıktığında bunun altında yatan düşüncenin ne olduğuna bakmak. Yani yüzeydekinin aslında derinlerde kaynayan bir ateşin dumanı olduğunu görmek.
Nasıl yapacağız?
Kendinizi bir negatif duygu içinde hissettiniz diyelim. O anda iki seçeneğiniz var. Bu duygunun  getirdiği yoğunlukla emrine girip, negatif davranışlar sergilemek; ki bu insanoğlunun en çok uyguladığı kolay yol.
Diğeri ise kendini tanımayı görev edinmiş ve hayatı farkındalıkla gözleyen insanın yapacağı. Yani bu duygunun seline kapılmayıp, duyguyu ortaya çıktığı anda tanımak.
Genelde duygular, sizdeki bir ateşleyici düğmeye basıldığı anda ortaya çıkar. Yani önce ateşleyici mekanizmayı bulmalıyız. Bunlardan kurtulmanın yolu, bu düğmenin oluşmasını sağlayan, muhtemelen geçmişten günümüze aktardığımız düşünce kalıbına inmekle olur.
Ya tepki vereceğiz ya da açlığın sebebini bulacağız.
Kişinin gücünü en çok arttıran şey, kendisi hakkında ne kadar bilgi sahibi ve farkındalık içinde olduğudur.
Eğer bizler ikinci yolu seçersek, genelde korku temelli ve enerji hırsızı bu düşünce kalıplarından kurtulur ve hayat içinde yüzde yüz gücümüzle yaşayabiliriz.
Aslında bu dediklerim çok zor gibi gelse de bu enerji çalıcılar, farkındalık ışığını tuttuğunuzda  bir daha ortaya çıkmamak üzere kayboluyor.
Amaç, yaşam amacımıza odaklı ve yüzde yüzüyle yaşamaksa her türlü çabaya değer.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız

3 yorum:

  1. naciye ülker2 Nisan 2010 14:37

    korktuğun başına gelir diye hep duyduğumuz bir söz vardır.Erkan'cım ellerine sağlık diyorum.
    Hergün yazıyor bizler okuyoruz gün içinde bunları düşünüyor ve ister istemez negatifliği atıyor farkında olmadan olaylara bakış açın farklılaşıyor,adıma taşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  2. erken kardesim mevlam parmaklarina kalemine yüregine deva vermesin harika yazilarinla bizlere isik tutuyosun varol mevlam korusun seni hayatta ögrenmenin yasi yoktur insan okudukca kendini yetistirir benim bir lafim vardir insan cahil dogar ama cahil ölmemeli kendini yenilemesini bilmeli senin gibi aydin kisilerle karsilastirsin mevlam varol cok tskler

    YanıtlaSil
  3. Aslında benim sizlere birşeyler öğretmek gibi bir amacım olamaz. Hepimiz zaten herşeyi biliyoruz. Sadece dilim döndüğünce olayların üstünden geçmeye çalışıyorum, kendi üslubumla. iyi niyetleriniz için çok teşekkür ederim

    YanıtlaSil